Çewlik.net – Muhalefet partileri sokak köpeklerinin öldürülmesinin önünü açan kanun teklifine ilişkin itirazlarını kayda geçirdi. CHP, DEM Parti, İYİ Parti ve Saadet-Gelecek grupları, hafta sonu Meclis Genel Kurulu’nun gündemine gelmesi beklenen teklife ilişkin muhalefet şerhi metinlerini Meclis’e sundu.
DEM Parti’nin şerh metni, romanlara konu olan kitaplara göndermeyle başladı. Metin Odysseus’un Argos’u, Yedi Uyurlar’ın Kıtmir’i, John Steinbeck’in Buck’ı, Jack London’un Beyaz Diş’i, Kemal Varol’un Mikasa’sı ve İdris Baluken’in Oko’suna ithafla yazıldı.
Teklifin taslak metninin başından sonuna bilimsel dayanağı olmayan, verilerle desteklenmeyen ve kaynağı gösterilemeyen gerekçelerle temellendirilmeye çalışıldığının ifade edildiği metinde, “Demokrasilerde olduğu gibi, iktidarın dışında kalan muhalefetin, ilgili kurumların, uzmanların, sivil toplum örgütlerinin yasa yapım aşamasında sürece dâhil edilmeleri gerekirken, AKP-MHP kendilerinin dışında kalan hiçbir özneyi, bu denli önemli bir yasa değişikliğine müdahil etmeyi gerekli görmemiştir” denildi.
‘MUHALEFET MİLLETVEKİLLERİNE KURULAN TUZAK’
2019’da Meclis’te beş siyasi partinin de ortak talebiyle oluşturulan komisyonun çalışmalarının Meclis’in tozlu raflarında bırakıldığı belirtilen metinde, teklifin komisyon görüşmelerine ilişkin şu değerlendirmeler yapıldı:
“Ne pahasına olursa olsun getirilen yasanın çıkarılmaya çalışılması çabaları ilk gün 18 saat, ikinci gün 14 saat kesintisiz çalışılmasına neden olmuştur. Muhalefet partilerinden gelen eleştiriler dikkate alınmamış, köpek saldırıları sonucu çocuklarının hayatını kaybeden veya çocukları yaralanan aileler ile muhalefet vekilleri özellikle ve bilinçli bir şekilde karşı karşıya getirilmiş, hemen sonrasında ise bu görüntüler medyaya sevk edilerek, komisyon görüşmeleri manipüle edilmeye çalışılmış, muhalefet vekillerine kurulan bu tuzak adeta bir sosyal medya linci ile taçlandırılmaya çalışılmıştır. Bu manipülasyon hamleleri altında muhalefetin yasanın içeriğine dair görüşleri kısılmaya, bastırılmaya, çarpıtılmaya çalışılmıştır.”
‘TÜR KIRIMININ ZEMİNİ YARATILMAK İSTENİYOR’
Yasa teklifinin doğal olan her duruma, olguya ve canlıya yabancılaşmış bir kent yaşamını süreklileştirmek istediğinin ifade edildiği metinde, “İnsan merkezli bu yaklaşım, diğer tüm varlıkların, sadece insanın gereksinimlerini karşılamak ve insan yaşamının konforunu sağlamak için var oldukları kabulüne dayanmaktadır. Kurulan tür hiyerarşisi, tür ayrımcılığına dönüşmüş ve gündemdeki yasa teklifiyle ayrımcılığın da ötesine geçerek tür kırımının zeminini yaratmayı hedeflemiştir” denildi.
‘TOPLU KATLİAMLAR GÜNDELİK YAŞAMIN RUTİNİ OLACAK’
Teklifle hayvanların kamu kuruluşları tarafından sistemli bir şekilde öldürülmelerinin tasarlandığı ifade edilen metinde, “Bugüne kadarki deneyimlerimiz gösteriyor ki hedef gösterilen kitleye/bireye/topluluğa şiddet uygulamayı kendine görev edinen ve/veya karanlık odaklarca da yönlendirilen sadist bir kitlesellik oluşmuştur. Söz konusu köpek popülasyonunun hedef gösterilmesiyle birlikte zaten ülkenin dört bir yanında toplu köpek katliamı haberleri art arda gelmiştir. Tartışmanın bilinçli bir şekilde bu denli köpürtülmesi ve yasanın da çıkmasıyla beraber bu toplu katliamların daha fazla yaygınlaşarak gündelik yaşamın rutin bir parçası haline geleceğini öngörmek için kâhin olmaya gerek yoktur” ifadeleri kullanıldı.
‘AUSCHWİTZ ‘AMA ONLAR HAYVAN’ DİYE DÜŞÜNDÜĞÜNDE BAŞLAR’
Şerh metninde tarihteki deneyimlere referanslar da yer aldı ve şu ifadeler kullanıldı:
“Ülke tarihine kısaca bakıldığında, Osmanlı tarihinde Ermenilerin tehciri öncesinde, İstanbul’da köpeklerin Hayırsız Ada’ya sürgün edilerek pogroma tabi tutulması; Zilan Katliamı özelinde Kürtlerle mücadele ile çekirge istilası mücadelesinin eş değer tutulması; bugünlerde Suriyeli mültecilere yönelik saldırı denemeleri ile sokak hayvanlarının soykırıma tabi tutulmak istenmesinin aynı süreçte yaşanması tesadüf değildir. Theodor Adorno’nun da söylediği gibi, ‘Auschwitz, birisi bir mezbahaya bakıp, ‘ama onlar hayvan’ diye düşündüğünde başlar’. II. Mahmud döneminde İstanbul’daki köpeklerin Hayırsız Ada’ya gönderilmesi gündeme alınmış olsa da o dönemde söz konusu girişim İstanbul halkının itirazları sonucu başarılı olamamıştır. Daha sonraki dönemlerde İttihatçı yönetim, İstanbul belediyesinin marifetiyle topladığı 80 binden fazla köpeği Tophane’de kayıklara bindirerek Ada’ya götürmüş, ölüme terk etmiş, köpekler açlık ve susuzluktan kırılarak ya da birbirlerini parçalayarak ölmüşlerdir. Bunu da tıpkı bugünkü köpek pogromunu savunanların ifade ettiği gibi modern tıbbın gereklerine ve Avrupa modernitesinin pratik uygulamalarına referansla ‘Avrupa’da da böyle yapılıyor’ teziyle savunmuşlardır.”
‘HAYVANAT BAHÇELERİ, PET SHOPLAR, YUNUS PARKLARI’
Şerhte teklifte eksik olan düzenlemelere de değinilerek “Hayvanlara şiddetten bahsederken, yalnızca sokak hayvanlarının maruz kaldığı şiddet anlaşılmamalıdır. Her gün sayısı oldukça fazla hayvan, hayvanat bahçelerinde, pet-shoplarda, üretim tesislerinde, mezbahalarda, yunus parklarında kısacası hayatın her alanında sistematik bir şiddet sarmalının öznesi konumundadır. Dolayısıyla hayvanların yaşam alanlarından koparılması, doğal yaşam döngülerini bozacak kısıtlamalara tabi tutulması şiddetin öteki yüzüdür” ifadeleri kullanıldı.
‘MAKBUL KÖPEK OLAN-MAKBUL OLMAYAN KÖPEK’
Şerhte, hayvanlara dair “ev ve sokak” ya da “sahipli ve sahipsiz” gibi tanımlamalar yapılmasına ilişkin şu ifadeler kullanıldı:
“Evin dışında olan, sokağa bırakılmış, bakıma muhtaç hayvanlar gibi bir algı ile değerlendirmek yerine, içinde bulundukları ortama yaratıcı bir biçimde uyum sağlamış hayvanlar olarak görmek gereklidir. Dolayısıyla ‘gerçek köpek’ sokakta binlerce yıldır yaşayan ve yaşamaya devam edecek olan köpektir, herhangi bir sapma ve sorun olarak görülmesi gereken ise bir fetişin standartlaştırdığı, oldukça büyük bir ekonomik sektörün parçası haline getirilmiş ev köpekleridir. Sokakta yaşayan köpekler, modern şehrin inşa edilmiş kaosunda çaresizce kendine ‘yuva’ arayan kurbanlar değillerdir. Türcü bir akılla köpeklere yaşam mekânı biçmek, barınaklara hapsedilmelerini uygun görmek ve bu barınaklarda katledilmelerini anlayışla karşılamak yani hangi hayvanın makbul hangisinin makbul olmadığının kararını vermek, otoriter, baskıcı, bir zihniyetin düzen adı altında uygulamaya koyduğu şiddet içeren icraatlarıdır.”
Teklifin gerekçesi için “Dört sayfaya sığdırılmış gerekçeler yumağında kanıt yok, iddia çoktur. Türkiye’de veri çalışmaları, veri toplama ve yayınlama altyapısının zayıflığı, kamu şeffaflığının eksikliği, politik kısıtlamalar sebebiyle yetersizdir” denilen DEM Parti şerhinde, gerekçede ifade edilen nedenlerin kökenine inilmeden yapılacak hiçbir çalışma sonuç vermeyeceği kaydedildi.
‘TEMELSİZ VERİLERDEN OLUŞAN GEREKÇE’
Teklifin gerekçesinde Türkiye’de sahipsiz köpek saldırılarından ölen kişilere dair sayısal hiçbir veri eklenmediği kaydedilirken “‘Sahipsiz hayvanların saldırısı sonucunda valiliklere ve yerel yönetimlere açılmış birçok tazminat davası bulunmaktadır’ bilgisi verilmiş ve yine bu iddia veri ile desteklenmemiştir. Bu iddiayı ortaya koyanların, bahsettikleri belediyelerden kaçının kısırlaştırma merkezine sahip olduğunu, kaç tane kısırlaştırma ve rehabilitasyon yapıldığını açıklamamış olması da manidardır. Görevlerini yerine getirmeyen yerel yönetimler kısırlaşma uygulamasını istikrarlı bir biçimde yapmış olsalardı, bugün iddia edilen tazminattan daha ekonomik ve toplumsal bir çözüm yaratmış olacaklardı. Dolayısıyla görevlerini yapmamış olmalarının bedelini tazminatla ödemiş olmalarında bir sorun yoktur bilakis tazminatla sınırlı kalınmamalı daha etkin bir yaptırım uygulanmalıdır” denildi.
DEM PARTİ’NİN ÖNERİLERİ
DEM Parti önerilerinden bazılarını şöyle sıraladı:
-Gerekli bütçe oluşturulup, mevcut barınak gerçekleri göz önünde bulundurularak tüm belediyelerin, hasta olan hayvanların refah içerisinde tedavi edilebileceği geçici hayvan bakımevlerini kurması, sokakları hayvanlar için daha yaşanılabilir hale getirmesi gerekmektedir.
-Kısırlaştırma, bakım ve rehabilitasyon çalışmaları için yeterli sayıda veteriner istihdam edilip meseleye doğru temelde yaklaşılmalı ve yeni bir insanlık utancına imza atılmamalıdır.
-Sahipli-sahipsiz ayrımına gitmeden etkin bir kısırlaştırma ve aşılama seferberliği başlatılmalıdır. Bu konuda partimizin de temel önerisi olan Koruyucu Veterinerlik Hekimliği uygulaması ile aşılama ve diğer önleyici uygulamalarla başta bulaşıcı hastalıklar olmak üzere birçok hastalık önlenebilir. Bunun için öncelikli olarak üreticilere eğitim ve danışmanlık hizmeti verilmeli, hastalıktan ölümlerin önlenmesi için Koruyucu Veteriner Hekimlik uygulaması başlatılmalıdır.
-Hayvan hakları alanında çalışan en geniş kesimlerle ortaklaşılarak, toplumsal bilinç ve farkındalık çalışmaları artırılmalı ve bu kapsamda kampanya çalışmaları başlatılmalıdır. Muhtarlar başta olmak üzere tüm yerel mahalli idarelere hayvan hakları eğitimi verilmelidir.
-Bu kapsamda basın yayın kuruluşları üzerinden kamu spotları oluşturulmalı ve yaygınlaştırılmalıdır.
-Türkiye’deki cins köpek ve kedi üretim tesisleri derhal kapatılmalı ve hayvanların para karşılığında satışı yasaklanmalı, barınak hayvanlarının sahiplenilmesi için teşvik çalışmaları yapılmalıdır.
-Birlikte yaşadığı hayvanları terk edenlere caydırıcı cezalar verilmelidir.
-Aynı şekilde belediyeler de ceza kapsamına alınarak bakım evlerinde hayvanları kendi kaderine terk eden, aşı, tedavi ve rehabilitasyon çalışmalarını yapmayanlara yaptırım uygulanmalıdır. Bu kapsamda bakım evlerinin kamera sistemi ile takip ve denetim çalışmaları aksatılmadan yapılmalıdır.
-Yasal boşluklardan, cezasızlık ve denetimsizlikten faydalanarak hayvanları istismar eden, hayvanlardan rant sağlayan tüm hayvanat bahçeleri, yunus parkları, sirkler kapatılmalıdır.
‘KAMU GÜVENLİĞİ SORUNU’
Saadet-Gelecek Grubunun şerhinde sokak köpekleri sorununun derinleşen bir kriz haline geldiği ifade edildi ve “Özellikle son yıllarda artan sokak köpeği saldırıları, halkımızda ciddi bir güvenlik kaygısı ve mağduriyet duygusu oluşturmuş, zaman zaman da yürekleri sızlatan olayların yaşanmasına sebebiyet vermiştir. Kamu güvenliği sorunu haline gelen bu durum, yerel yönetimlerin ve merkezi otoritenin sorumluluklarını yerine getirmekte yetersiz kaldığının açık bir göstergesidir” denildi.
‘HAYVANLAR BÜYÜYEN BİR SEKTÖRÜN KURBANI’
Sorunun temelindeki bir diğer büyük etkenin Türkiye’deki hayvan üretiminin ve satışının yeterince denetlenmemesi ve kontrol altına alınmaması olduğuna dikkat çekilen metinde, “Sokak hayvanları, ne yazık ki rant peşinde koşanlar tarafından istismar edilmiş ve bu durum sorunun çözümsüz hale gelmesine neden olmuştur. Hayvanların, giderek büyüyen bir sektörün kurbanı haline gelmesi, kabul edilemez bir durumdur” ifadeleri kullanıldı.
‘MİLYONDA BİR İHTİMAL DAHİ OLSA ÖTANAZİ DEĞİL YAŞATMA’
Tarım ve Orman Bakanlığı ile belediyelerin üzerine düşeni yapmadıklarının aşikar olduğu kaydedilen şerhte, teklifteki ‘ötanazi’ ifadesinin çıkarılmasının yetersiz olduğuna şu sözlerle dikkat çekildi:
“SAADET Partisi olarak milyonda bir ihtimal dahi olsa ötanazi yerine yaşatmayı öncelediğimizi net olarak söylemek istiyoruz. Bizler, öncelikle saldırgan, çeteleşmiş, yasak ırk ve bulaşıcı hastalığı olan sahipsiz hayvanları toplayıp, içerisinde bakım evlerinin ve tam teşekküllü barınakların da olduğu yaşam alanlarında yaşatma politikasının en doğru ve insani çözüm olduğuna inanıyoruz.”
SAADET-GELECEK GRUBU’NDAN ‘YAŞAM ALANLARI’ ÖNERİSİ
Saadet-Gelecek Grubunun şerh metninde ‘yaşam alanları’ önerisi şu ifadelerle sunuldu:
“Saadet Partisi olarak daha önce konuyla ilgili verdiğimiz kanun teklifinde ‘İl ve ilçe merkezleri dışında, Bakanlık tarafından belirlenen, sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların yaşaması için tahsis edilen, etrafı çevrili açık alanlar’ olarak tarif ettiğimiz yaşam alanları kurulmasını teklif ediyoruz. Yaşam alanları; etrafı çit veya duvarlarla çevrili, içerisinde hayvanların barınabileceği uygun alanlar, beslenme noktaları ve sağlık hizmetleri için gerekli altyapı bulunan, hayvanların doğal yaşamlarını sürdürebilecekleri kadar geniş ve uygun şartlarda olan, gönüllülerin talep etmeleri durumunda ve kurulacak kamera sistemleri ile 7/24 izlenebilecek alanlardır.”
Bağış toplama hakkına sahip kuruluşların da barınak kurma yükümlülüğünün olması gerektiğini savunan şerh metninde serbest veteriner hekimlerin de kimliklendirme yapabilmesi, hayvanlara yönelik kötü muamele, satış, üretim, yasaklı ırkların üretimi ve reklamı gibi konularda hem para hem de adli cezaların fahiş oranda artırılması, internetten hayvan satışının yasaklanması, sorunun çözümünü merkezî yönetim, yerel yönetim, hayvan sever dernekler ve veterinerler olmak üzere dört sacayağı üzerine inşa edilmesi gibi öneriler de sunuldu