DEM Parti Sözcüsü Doğan: Öcalan’ın mesajındaki koşullar sağlanmıyor

    DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Öcalan’a çağrı yapılıyor. Ama tecrit sürüyor. Tecridi kaldırmıyorsunuz. Sayın Öcalan’ın mesajındaki koşullar sağlanmıyor” diye konuştu.

    DEM Parti Sözcüsü Ayşegül

    Çewlik.net – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, güncel gelişmelere ilişkin partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.

    Açıklamasında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Öcalan’a yönelik çağrısını yinelemesini değerlendiren Doğan, “Öcalan’a çağrı yapılıyor. Ama tecrit sürüyor. Tecridi kaldırmıyorsunuz. Sayın Öcalan’ın mesajındaki koşullar sağlanmıyor” diye konuştu.

    Kayyım atamalarının ardından başlayan protestolarda yaşananlar da Doğan’ın açıklamalarında yer buldu. Doğan “Kim olduğu belli olmayan, bereli ve maskeli, pervasızca insanlara işkence uygulayan, kim oldukları belirsiz insanları sokağa indireceksiniz, sonra da hiçbir şey olmadığı gibi susacaksınız. Sokaklardaki bu şiddetin nedeni ne?” diye sordu.

    Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Bizim asli muhatabımız, bizzat Kürt kardeşlerimizin kendisidir” ifadesine de tepki gösteren Doğan “Oylarıyla seçimlerini ortaya koyan Kürtler kardeşleriniz değil mi?” ifadesini kullandı.

    Doğan’ın konuşması şöyle:

    Narin Güran cinayeti davasının takipçisiyiz

    Bugün ilk duruşması yapılıyor Narin Güran cinayetinin. Çocuk Komisyonumuz, Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonumuz, HDK Eş Sözcüsü, milletvekillerimiz, aktivistler, hak savunucuları, barolar… Herkesin gözünün üzerinde olduğu bir duruşma bu ama davayı takip etmek için hepimiz oradayız.  Cinayetin karanlıkta kalmaması, gerçek faillerin ortaya çıkması için; bu ailelerin ardında saklı olan ve hala korunan ilişkilerin ve ağların ortaya çıkabilmesi için bu davanın takipçisi olacağız. Nihayetinde gerçekten adalet sağlanana kadar bunu söylemek zor. Çünkü Türkiye’de pek çok davada, özellikle de Narin Güran cinayeti gibi davalarda ne yazık ki adalet henüz sağlanabilmiş değil. Biz davanın takipçisi olacağımızı bir kez daha söyleyelim.

    AKP seçimlerde devletin tüm imkanlarını kullandı ama insanların kayyımı istemedikleri ortaya çıktı 

    Günlerdir yeniden kayyımları konuşuyoruz. Yeniden diyorum, çünkü 2016’dan bu yana hiç vazgeçilmeyen bir politika. Adeta ülkeyi yönetme modeli olarak kayyım rejiminden vazgeçilmediği gibi, bu rejim güçlendirilmek isteniyor. 31 Mart seçimlerinden önce özellikle DEM Partili belediyeler açısından baktığımızda, seçim sürecine bu açıdan baktığımızda ne oldu? Adeta iğne ile kuyu kazar gibi çalıştık. İlmek ilmek örüldü süreç. Çünkü bulunduğumuz hiçbir yerde bizimle siyasi olarak rekabet eden bir siyasi parti değildi AKP. Hemen her yerde devletin tüm imkanlarını kendi partisinin çıkarları için kullandı. Valiler il-ilçe başkanları gibi çalıştılar. Tarafsız olması gereken valiler ve neredeyse tüm mülki amirler AKP’nin il-ilçe başkanları gibi davrandı, böyle çalıştı. Bu da yetmedi türlü türlü hilelerle kayyımları göndermemizin önünü almaya çalıştılar. En sonunda bütün Türkiye’nin gözünün içine baka baka, hatta gözümüze soka soka taşımalı seçmenle, alamadıkları yerlere seçmen taşıyarak kayyımları göndermemizi engellemeye çalıştılar. Önümüzü kesmeye çalıştılar. Sonuç ne oldu? İnsanların kayyım yönetimini istemedikleri ortaya çıktı. Tüm bu zorluklara, engellere, baskıya, ince ince hesaplar yaparak taşıdıkları seçmenlere rağmen, halk kendi iradesine sahip çıktı ve kayyımları gönderdi. Halk oylamasıyla, kent uzlaşısıyla seçilen adayları belediye eş başkanları olarak seçip zorla ellerinden alınan belediyeleri teslim olmuş oldu halk.

    Hem insanların iradelerini gasp ediyorlar hem de demokratik protesto haklarına saldırıyorlar

    Önce bu iradeyi tekrar buradan DEM Parti adına selamlıyoruz. Tüm bu zorluklara ve engellere rağmen kayyımları gönderen, Türkiye’de demokrasi adına sorumluluk üstlenen, Türkiye’de talana ve ranta rağmen bu tavrı ortaya koyan tüm DEM Parti gönüllülerini ve seçmenlerini; hala kendi iradeleri için sokaklarda demokratik protesto haklarını, anayasal haklarını kullanan tüm DEM Partilileri buradan selamlıyoruz. Malum Türkiye artık mevcut anayasa ile de yönetilmiyor; bir anayasasızlık hali var. Yani mevcut darbe anayasası dahi hayata geçirilmiyor. Bu anayasal hakka müdahaleler görüyoruz günlerdir. Ancak insanlar vazgeçmeyecek. Boşuna bu çabalar. Yıllardır bu yolu deniyorsunuz, yıllardır bu yöntemden medet umuyorsunuz ve yıllardır bu yöntemle insanların vazgeçeceklerini zannediyorsunuz. Vazgeçmiyorlar, vazgeçmeyecekler. Bedeli ne olursa olsun vazgeçmeyeceklerini söylüyorlar. “Kayyım değil yerel demokrasi” diyorlar, özgürlükler için demokratik protesto haklarını kullanıyorlar. Peki, siz ne yapıyorsunuz? Ters kelepçe, çocuklara gözaltı. Sokaklarda olmaması gereken görüntülere neden oluyorsunuz. Hem insanların iradelerine kayyım atayacaksınız, “sizin seçme ve seçilme hakkınız yok” diyeceksiniz, iradelerini gasp edeceksiniz hem de bu gaspa karşı demokratik direniş hakkını kullanan insanlara antidemokratik muameleyle işkence uygulamaya kalkışacaksınız. Kim olduğu belli olmayan maskeli ve bereli kişileri, pervasızca insanlara işkence uygulayan kimliği belirsiz kişileri sokağa indireceksiniz sonra da hiçbir şey olmamış gibi susacaksınız. Günlerdir soruyoruz: Sokaklardaki bu şiddetin nedeni ne? Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Bu yolun yol olmadığını siz de gayet iyi biliyorsunuz.

    2016 yılından bu yana atanan kayyımların faydası oldu mu Türkiye’ye? 

    2016’dan bu yana hız kesmeden kayyım atadınız. 31 Mart seçimlerinden hemen sonra ortaya çıkan tabloyu içinize sindiremediğiniz için, seçimde alamadığınızı zorla almak için neredeyse 24 saat geçmeden Van’da kayyım denemesi yaptınız. Bir direnişle karşılaştınız, vazgeçilmedi direnişten. Yine durmadınız, Hakkari’ye kayyım atadınız. Esenyurt’ta kent uzlaşısının ruhunu, bir arada yaşama ve yönetme ruhunu hedef aldınız. Mesajlarınız açık, alıyoruz bu mesajları. Buna rağmen, farklılıklarımızla ve özgünlüklerimizle bir arada yaşamak için demokratik bir biçimde protesto hakkımızı kullanıyoruz. Bunu da engellemeye çalışıyorsunuz.
    Ne kazanıldı kayyımlarla? 2016 yılından bu yana atanan kayyımların faydası oldu mu Türkiye’ye? İktidarınıza ne kazandırıyorsunuz? Yolsuzlukla ve irade gaspıyla anılıyorsunuz. Darbeyle anılıyorsunuz. “Darbelere karşıyız” diyerek iktidara gelip darbeci bir iktidar olarak tarihte her gün yeni bir sayfa açıyorsunuz. Bu mudur sandık yoluyla seçilene saygı?

    Geçici görevlendirme değil hukuksuzluk!

    Bu sizin de üzerine yaslandığınız, içinden çıkıp geldiğiniz meşruiyet alanını, meşruiyeti sorgulanır ve tartışılır hale getirir. Belli ki bu kayyım uygulamasının inkarı için yeni kavramlar arayışına girilmiş ve “geçici görevden uzaklaştırma” gibi bir söz kurulmuş. Bugüne kadar kayyım atanıp yerine geri dönebilmiş kaç belediye başkanı, kaç belediye eş başkanı var? Yok. Demek ki geçici görevden uzaklaştırma filan değil, demek ki hukuk yok. Zaten bunu Cumhurbaşkanı da söylemişti. Başka bir hukuk uyguladığını söylemişti. Her ne kadar bunu OHAL dönemini adeta bir fırsata dönüştürüp bir kanuna yaslanarak yapıyormuş gibi gösterseniz de bir kanunu yok. Şimdi bundan vazgeçmeyeceksiniz, “geçici görevden uzaklaştırma” deyip kamuoyunu aldatmaya çalışacaksınız. Tüm Türkiye kamuoyuna buradan sesleniyoruz: Geçici görevden uzaklaştırmaya dahi gerekçe olabilecek hukuken yaslanılan herhangi bir mahkeme kararı ya da iddia edildiği gibi bir durum yok.

    Bizim Kürt meselesi konusunda tavrımız net; karar vermesi gereken sizsiniz

    Bakın, bunu söylemek durumunda kalıyoruz. Eğer Esenyurt’taki belediye başkanı Kürt kimliğinden dolayı suçlanırsa, CHP’li bile olsa ve ardından Kürtlerin seçme ve seçilme hakkına doğrudan bir irade gaspı gelirse mesaj açık bir biçimde anlaşılır. Eş Genel Başkanlarımız da söylediler yaptıkları açıklamalarda, biz de söyledik. Bu ülkedeki Kürtlere geçen duygu şu: Kürt seçemez, Kürt seçilemez, Kürt yönetemez, Kürt konuşamaz. Peki, dilsiz kardeşlik olur mu? Susturulan, yok sayılan, inkar edilen, tüm kazanımları tehdit olarak görülen bir halk. Böyle bir kardeşlik olabilir mi? Eşit yurttaşlık hakkının kullanılmadığı bir yurttaşlık hukuku olabilir mi? Mardin’de seçersen kayyım atarım, Halfeti’de seçersen kayyım atarım. Batman’da, Türkiye genelinde en yüksek oyu dahi almış olsan dahi kayyım atarım. Şimdi buradan gelin kardeşlik yorumları yapmaya çalışın. Nasıl yaparız? O nedenle bir daha söylüyoruz. Asıl karar vermesi gereken sizlersiniz. Bizim kararımız açık ve net Kürt sorununun çözümüyle ilgili. Kürt meselesine yaklaşımımız açık ve net. Biz olduğumuz yerde duruyoruz. Yalpalamadan, savrulmadan, herhangi bir tutarsız tavır ve hal içerisine girmeden son derece açık ve net bir biçimde tavrımız ortada. Ama siz her defasında “Kürt’sen yoksun, Kürt kimliğinle yaşayamazsın” mesajı verirseniz, buna karşı demokratik direnme hakkımızı kullanırız. Tabii ki belediyelerimizi koruyacağız.

    Belediyelerimizi binbir emekle kazandık, yine kazanacağız

    Binbir zorlukla kazandık biz o belediyeleri, binbir emek ve çabayla kazandık biz o belediyeleri. Yıllar boyu kök saldırmaya çalıştığınız kayyımları gönderebilmek için insanlar gece gündüz çalıştı. Burada Ankara’da bir çalışıldıysa; Şırnak’ta, Cizre’de, Mardin’de, Batman’da, Halfeti’de, Hilvan’da on çalışıldı. En az on katı çalışılarak kazanıldı bu belediyeler. Şimdi diyorsunuz ki bu belediyeleri biz alalım, siz de buna sesinizi çıkarmayın. Kanun teklifi verdik. Bunun yeniden düzenlenmesi gerekiyor evrensel kurallar gereğince dedik. Bunu da göz ardı edin, Meclis bu konuyla ilgili hiç toplanmasın, hiçbir görev ve sorumluluk üstlenmeden devam etsin. Böyle bir şey olabilir mi? Yetmiyor, “DEM Parti de niye böyle adaylar gösterdi ki?” diyorlar. Onlara da bir cevap verelim, topluca bir hatırlatma yapalım. Adaylarımızı nasıl belirlediğimizi tüm Türkiye kamuoyu biliyor. Hiç kimseden gizli saklı bir süreç yürütmedik. Seçim süreci boyunca açık ve şeffaf bir şekilde davrandık.

    Bir de tabii kazandığımız seçim tekrar edildi. Kazandığımız seçime bir daha girmek durumunda kaldık. Yine kazandık binlerce oy farkla. Yine kazanacağız, vazgeçmeyeceğiz. Bu belediyeleri peşkeş çekmenize izin vermeyeceğiz. Peşkeş çekmek için aynı zamanda bu belediyeler bizden alınıyor. Halkın kaynaklarını bazı odakların hizmetine sunmak için bu belediyeler bizden alınıyor.

    Belediye eş başkanlarımızla ilgili kesinleşen hiçbir karar yok

    Peki, ne suçları varmış belediye eş başkanlarımızın? Hiçbir suçları yok! Daha önce Esenyurt Belediye Başkanı için de söylemiştik. Eğer böyle Kürtlük üzerinden kurmaya çalışırsanız suç isnatlarını ve bir takım medya organları böyle yayınlar yaparsa, buradan vermek istediğiniz mesajı almış oluruz. “Kürt yönetemez” olur bu. Böyle de devam ederse ancak bu mesajı pekiştirmek istiyor olabilirsiniz. Bakın Halfeti Belediye Eş Başkanımız Mehmet Karayılan ile ilgili hiçbir kesinleşmiş karar yok. Şu an Türkiye’de hakkında soruşturma olmayan, dosyası olmayan insan kalmadı neredeyse. Ama herhangi bir mahkeme kararı yok kendisiyle ilgili. Nasıl şiddetle, silahlı örgüt üyeliğiyle iltisaklı ya da irtibatlı hale getirebilirsiniz medya üzerinden? Nasıl böyle bir algı yaratmakta ısrar edebilirsiniz? Neyle suçlanıyor biliyor musunuz? Tüm suçlamalar kendi partisinin faaliyetlerine katılması ile ilgili. Tekrar ediyorum: Hiçbir kesinleşmiş karar yok kendisiyle ilgili. Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanımız Ahmet Türk ile ilgili Kobanî Davasından kesinleşmiş bir karar yok. 400 yılı aşkın cezalar verildi bu ülkede Kobanî Davasında insanlara sadece siyaset yaptıkları için. Onunla ilgili de kesinleşen bir karar yok. Türkiye’de en çok oyu alarak seçilmiş Batman Belediye Eş Başkanımız Gülistan Sönük’le ilgili hiçbir şey yok, mahkeme kararı yok, kesinleşen bir karar yok. Kendisiyle aynı iddiayla yargılanan serbest bırakılıyor, haklarında beraat kararı veriliyor. Ama 31 Mart seçimlerinden hemen önce savunma için kendisine bir hafta süre veriliyor karar duruşmasında. Şu an dosyası istinafta. Kesinleşen bir karar yok, görevden uzaklaştıramazsınız bu şekilde. Halk tarafından seçilen insanların yerine kayyım atayamazsınız bu şekilde. Sonra çıkıp başka iddialarla suçlayamazsınız. Masumiyet karinesini de tedavülden kaldırdınız ama bunu böyle sürdüremezsiniz. Bu yol daha demokratik, daha adil, daha eşit, daha özgür bir yere götürmeyecek. O yüzden bu yoldan bir an önce dönün. Meclis bu konuda sorumluluk üstlenmeli. Verdiğimiz kanun teklifi var. Yeniden düzenlenme gerekiyor. Eğer kişilerle ilgili gerçekten kesinleşmiş mahkeme kararları varsa, belediye meclisinin seçmesi gerekiyor. Bu süreç tamamlanmadan onların yerine kayyım atayamazsınız. Bizatihi Cumhurbaşkanı Erdoğan geçti bu süreçlerden. Peki, böyle mi yapıldı kendisine? Hayır. O gün kendisine reva görülenin bugün kendisinin eliyle ya da talimatıyla gerçekleştiriliyor oluşunu tabii ki kabullenmeyeceğiz, elbette yüksek sesle itiraz edeceğiz. Tabii ki buna karşı direneceğiz, demokratik protesto hakkımızı kullanacağız.

    Bahçeli’nin Sayın Öcalan’ın muhataplığını kabul etmesini önemli buluyoruz

    Bir başka konu daha var hepinizin merak ettiği. Kürt sorunu tartışmaları. Kapsamı, çerçevesi, tanımı, mekanizması belirsiz olsa da Kürt meselesinin çözümüne ilişkin tartışmaları DEM Parti olarak kıymetli bulduğumuzu, değer verdiğimizi hep söyledik. Türkiye kamuoyu bütün bu belirsizliklere rağmen, 1 Ekim’den bu yana kah endişeyle kah umutla ama büyük bir ilgiyle tartışmaları izliyor, yorumluyor, paydaşı olmaya çalışıyor olumlu ya da olumsuz. Bu bile sorunun ne kadar can yakıcı olduğunu bir kez daha gösteriyor. Bahçeli’nin çağrılarına gelelim. DEM Parti’nin bu konudaki tavrı merak edildiği için bir daha yenileyerek ifade edeceğiz. Önemli bulduğumuz tespitleri var Bahçeli’nin. Sayın Öcalan’a yaptığı çağrı önemli bir çağrı, muhataplığını kabulü tabii ki kritik. Teklifinde ısrarcı olduğunu söylemesi yine öyle. Arkasında durduğunu söylemesi DEM Parti açısından şüphesiz ki önemli açıklamalar. Yıllardır söylediğimiz tecrit tespiti önemli. Siyasette bir uzlaşıya dikkat çekmesinin önemsiz olduğunu kim söyleyebilir? Son grup toplantısında söylediklerini; “tabular kalktıkça, ezberler bozuldukça, statüko delindikçe küçük adımlarla mutabakatlar sağlanabilir” gibi satır aralarından okumaya çalıştığımız şeyleri tabii ki biz de ilgi ve dikkatle izliyor ve önemli buluyoruz.

    Öcalan’a yaptığınız çağrının gereğini yapın; tecridi kaldırın, çözüm koşullarını oluşturun

    Fakat şöyle bir şey var. DEM Parti’nin tavrını ve yaklaşımını açıkladık. Eş Genel Başkanlarımız grup toplantılarında, alanlarda açık bir şekilde ifade etti. Buna rağmen DEM Parti’nin tavrında sanki bir belirsizlik varmış gibi tartışmalar sürüyor. Bu doğru değil. Bu bir çarpıtma, bir manipülasyon. Buradan spekülasyonlar yaratılmak isteniyor. DEM Parti’nin beklentisi çok açık. DEM Parti diyor ki Sayın Bahçeli, Sayın Öcalan’a çağrıda bulunuyor ama biz Sayın Öcalan’ı duymuyoruz, Türkiye kamuoyu duymuyor, tecrit sürüyor. Kendisi de Urfa Milletvekilimiz Ömer Öcalan görüşmeye gittiğinde, bunu bir mesaj olarak kamuoyuna iletti. Üç satır gibi görünen bu mesajın içinde çok mesaj var, bunu söyledik. Tecridi kaldırmıyorsunuz, sürdürüyorsunuz. Sayın Öcalan’ın mesajında dikkat çektiği koşullar sağlanmıyor. “Koşullar oluşursa ben buna hazırım” dedi. Biz de DEM Parti olarak hazır olduğumuzu söyledik. KCK açıklama yaptı ve “Biz de koşulları sağlanırsa varız” dedi. Çözüme dair önerilerini kamuoyu duymuyor, bu tartışmalara hiçbir şekilde dahil edilmiyor, sonra da “DEM Parti gereğini yapmıyor” gibi yorumlar yapılıyor. DEM Parti mi iktidar? Bugün kim bu çağrıyı yapıyor? İktidar bloku. Tecridi kim kaldırabilir? İktidardakiler. Bu yolu kim açabilir, başlangıç noktası nasıl olabilir? Sayın Öcalan’ın koşullarının oluşmasıyla. Ne duruyorsunuz, niye yapmıyorsunuz? Niye oluşturmuyorsunuz bu koşulları? Kamuoyunu niye salt bu tartışmalarla kah endişe kah umut arasında götürüp getiriyorsunuz. Yetmiyor, heybenizden kayyım çıkıyor. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Zaten güven duygusu zedelenmiş bir toplumdan bahsediyoruz. Bunu daha fazla zedelemenin ne anlamı var. Buyurun, biz hazırız. Buradayız, çözüme varız, diyaloga varız. Ne bekliyorsunuz, niye bekliyorsunuz? Burada sorduk bu soruyu. Devlet bu konuda kararlı mı, hazır mı, bütüncül bir yaklaşımı var mı? Bunu sorduk, yine soruyoruz: Bu konuda devletin bütüncül bir yaklaşımı var mı, devlet hazır mı? Biz hazırız zaten, Sayın Öcalan da hazır olduğunu söyledi. O halde sözün gereği yapılmalı ve artık ertelenmemeli. Tüm bunlar yapılırken bir de bir şantaj ve tehdit dili. Madem toplumsal uzlaşı sağlayacağız, madem barış arıyoruz hep birlikte, madem Türkiye barışını arıyor o zaman lütfen dilde başlayalım. Yapıcı, kapsayıcı, esnek, kapsama alanı geniş yeni bir dile ihtiyacımız var. Tehdit eden, şantaj yapan, aba altından sopa gösteren, eski uygulamaları hatırlatan, onların daha da güçleneceğini ima eden bir dile değil; yapıcı, kapsayıcı, esneyebilen bir dile ihtiyacımız var tüm Türkiye toplumu ve siyaseti olarak.

    Mücadelesiyle, ödediği bedellerle, fedakarlıklarıyla DEM Parti ve temsil ettiği siyasal gelenek ortada

    DEM Parti’ye inanan, güvenen, oy veren seçmeni ve gönüllüsü olan milyonlarca insan acıların son bulmasını istiyor. Bu ülkede ve bu ülke dışında yaşayan milyonlarca insanın isteği tabii ki savaşların son bulması, ölümlerin son bulması. Bir arada özgür ve eşit yurttaş olarak yaşamak istiyorlar. Çatışmayı oluşturan nedenlerin ortadan kaldırılmasını istiyorlar. Çok basit, Kürtler demokratik bir ülkede olması gerekeni istiyor; insanların, insanlıklarının kabul edilmesini istiyor. Doğal haklarının tanınmasını ve kabul edilmesini istiyorlar. Güven dediğimiz şey güvenceyle oluşabilir. Bunları sağlamadan, DEM Parti iktidardaymış gibi, “DEM Parti bir şey yapmıyor” diyorlar. Yapıyoruz efendim! Yaptıklarımız ortada. Mücadelesiyle, bunun için ödediği bedelleriyle, göze aldıklarıyla, fedakarlıklarıyla DEM Parti ve temsil ettiği siyasal gelenek ortada. Devletin artık bir karar vermesi ve bir yerden başlaması gerekiyor. Kürt sorununu tarihsel ve sosyolojik gerçekliğinden kopararak, bunu yok sayarak çözmek mümkün değil. Adını koymak, tarihsel ve sosyolojik gerçekliğini görmek, bunu tespit etmek, buna göre bir yol haritasına ve programa sahip olmamız gerekiyor.

    Beklenen kardeşlik pekiştirici adımlar bunlar değil

    “Muhatabımız Kürt kardeşlerimizdir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da seslenmek istiyoruz: Esenyurt’ta, Batman’da, Mardin’de, Halfeti’de belediye seçimlerinde tercihini oylarıyla, kendisinin de sıkça dile getirdiği gibi, seçim ve sandık hukukuyla ortaya koyan Kürtler kardeşleriniz değil mi? Ya da Kürt olmayanlar ama oralarda oy kullanıp iradelerini DEM Parti ya da CHP’den yana ortaya koyanlar sizin kapsama alanınıza girmiyor mu? Siz bu insanlara da cumhurbaşkanlığı yapmayı düşünmüyor musunuz? Beklenen kardeşlik pekiştirici adımlar bunlar değil. Kardeşliği kayyımla mı pekiştireceksiniz? Böyle pekiştirilemez. Bunları daha önce de söyledik. Eğer burası bir zümrenin, bir sınıfın, bir etnisitenin, tek bir kimliğin cumhuriyeti değilse, o halde herkesin kendine ait hissettiği bir ülke ve bir demokratik cumhuriyet olmak durumunda. “Kürt sorunu diye bir şey yok ama Kürt kardeşlerimin uzattığımız eli sımsıkı tutmasını istiyoruz”. Bir ucuna kayyım, bir ucuna gözaltı, bir ucuna işkence, bir ucuna hapis. Şimdi bu ele nasıl uzanılır? Böyle muhabbet nasıl artırılır ya da nasıl oluşturulur?

    Bu ülkeyi seviyorsanız, ayrıştıran dil yerine birleştiren bir dil kullanmayı tercih edin

    Ateş hattındayız. Şartlar Kürt sorunu için çatışma ve çözümsüzlük politikalarından vazgeçmeyi dayatıyor artık, çözümü dayatıyor. Ama hepimizin içine sinecek, hakiki bir barışı ve diyalogu dayatıyor. Biz kimsenin ağzından özel olarak bal damlamasını beklemiyoruz, sakın yanlış anlaşılmasın. DEM Parti olarak, hakikati tanımalarını ve kabullenmelerini, bunu göstermek için de kararlı bir çaba göstermelerini, somut adımlar atmalarını bekliyoruz. Geçen onlarca yıldan edinilen deneyimlerin yol gösterici olmasını istiyoruz. Tüm bu tartışmaları maksatlı bir biçimde çarpıtanları, manipülasyondan beslenenleri, algıyla toplumu oyalamaya ve yalanı gerçek gibi dolaşıma sokarak insanları kandırmaya çalışanları da görüyoruz. Onlara da bir çağrımız var: Niye diyalog, uzlaşı ve barış olasılığını güçlendirmek yerine bunu bulandırmayı tercih ediyorsunuz? Zaten belirsizliklerle dolu bir tartışma zeminini başka bir zemine çekmek mümkünken, niye bunu flulaştırmayı tercih ediyorsunuz? Aklınız sıra aktörleri karşı karşıya getirerek bu belirsizlikleri daha çok artıracaksınız öyle mi? Lütfen dönün geçmişe bakın, Türkiye’nin yakın siyasi tarihine bakın, demokratik siyasetin tarihine bakın, Kürt siyasetine bakın. Göreceksiniz ki Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümünde karşı karşıya gelebilecek aktörler yok; yan yana durabilecek, el ele durabilecek ve bunun için mücadele edecek aktörler vardır. Bunun için kimse karşı karşıya gelmez. Yazık ki beyhude bir çaba peşinde olduklarını hala öğrenememişler. Gazete köşelerinde yalnızca bunun için kalem oynatanlar var. Televizyon programlarında yalnızca bunun için yorum yapanlar var. Bu belirsizlikleri artırarak Kürt siyasetini, DEM Parti’yi zayıflatacaklarını ya da yıpratacaklarını sananlara DEM Parti olarak tavsiyemiz şudur: Eğer gerçekten bu ülkeyi seviyorsanız ayrıştıran dil yerine birleştiren bir dil kullanmayı tercih ediniz.

    Eş Genel Başkanımızın konuşması ima etmediği bir bağlama çevrilmeye çalışılıyor

    İçişleri Bakanlığı tarafından Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan ve Mardin İl Eş Başkanımız Mehmet Mihdi TUNÇ hakkında yasal işlem başlatılmış yaptıkları konuşma dolayısıyla. Bu konuşmada ne söylendiği son derece açık ama farklı bir biçimde çarpıtıldı. Biz bu konuşmaya dair çok net bir açıklama yaptık çarpıtıldığını gördükten sonra. Bir yandan Türkiye siyaset tarihinde yeniden korkunç bir şey yaşanıyor, kara bir leke; kayyım gaspı ve tüm Türkiye Esenyurt’tan Halfeti’ye kadar bu gaspı konuşuyor. Bir yandan Kürt meselesinin çözümü konuşuluyor ama öte yandan kayyım atanıyor ne oluyor diye konuşulurken, birileri çıkıp maksatlı bir biçimde Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın açıklamasını çarpıtıyor. Konuşma, Bakırhan’ın ima etmediği bir bağlama çevrilmeye çalışılıyor. Tabii ki Eş Genel Başkanımız şunu söylüyor ki hepimiz bunu söylüyoruz: “Elbette biz bu gaspa karşı demokratik protesto hakkımızı ve direniş hakkımızı koruyacağız, mücadele edeceğiz.” Bakırhan bir gerçekliğe, tarihsel bir belleğe ve tarihsel bazı isimlere dikkat çekiyor.

    Eş Genel Başkanımızın konuşması maksatlı bir biçimde hedef gösterildi

    Haksız hukuksuz hiçbir uygulama için savcıları göreve çağırmayacaksınız ama yalnızca konuştuğu için, fikirlerini açıkladığı için, “kayyım değil demokrasi” dediği için, “darbe değil halk iradesi” dediği için Eş Genel Başkanımızla ilgili yasal işlem başlatacaksınız. Biz şaşırmıyoruz ama şaşıranlar için bu açıklamaları yapıyoruz. Tuncer Başkan Kürtçe seslendi dün ve önceki gün Mardin’de, Batman’da, Halfeti’de yaptığı açıklamada. “Bizim heybemiz belli. Heybemizde barış var, diyalog var, müzakere var. Bunun için ödenmiş bedeller, acılar, kayıplar, sürgünler var. Bunların son bulmasını istiyoruz” dedi. “Sizin heybenizde ne var?” diye sordu. İşte bu soruya yanıt böyle geliyor. Demek ki Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan’ın da dediği gibi heybelerinde kayyım var, soruşturma var, DEM Parti’yi susturma girişimi var. Geçen yıllardan hiçbir şey öğrenilmediği, aynı politikalarda ısrar edileceği ortada. Bu mesajlar toplum tarafından böyle algılanır ama bu yöntemlerin bizleri vazgeçirmeyeceğini, vazgeçmeyeceğimizi en iyi bu zulmü yapanlar bilir. Nasıl direndiğimizi ve nasıl direnebileceğimizi demokratik yol ve yöntemlerle en iyi sizler bilirsiniz. Demokratik siyaset alanlarını genişletebilmek, sorunları çatışma ve savaşla şiddetle değil diyalog ve müzakereyle, toplumsal uzlaşıyı esas alarak çözmek konusundaki gayretimizi ve direncimizi en iyi sizler bilirsiniz. O yüzden bu tür şeylerle bizi durdurabileceklerini düşünenler yanılıyor.

    Soru: Bakırhan milletvekili olduğu için bu sürecin dokunulmazlığının kaldırılmasına gidebileceği yönünde değerlendirmeler yapılıyor. 

    Türlü türlü değerlendirmeler yapılabilir. Milletvekili olduğu için bu süreç farklı işleyecektir. Ancak bu partinin şemsiyesi altındaki siyasetçilerin milletvekili olmalarına rağmen sürecin farklı işletilmediği dönemleri de gördük ne yazık ki. Buradan tavsiyemiz tekrar aynı yanlışa düşülmemesi, tekrar aynı olayların yaşanmamasıdır. Çünkü Türkiye bunlarla bir şey kazanmadı. 1994’te DEP Milletvekilleri parlamentodan alınarak hapsedildi. İdamla yargılandılar, yıllarca hapiste kaldılar. O dönem sürgün edildi insanlar. Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer Remzi Kartal’la görüşmüş olmaktan dolayı suçlanıyor. Gerçekliği olmayan bir iddia. Ama Remzi Kartal kimdi? Çözümsüzlük politikalarında ısrar edilmeseydi, güvenlikçi politikalarla ısrar edilmesiydi Remzi Kartal bugün demokratik siyasette ve burada olacaktı, sürgünde olmak durumunda kalmayacaktı. Çözümsüzlükte ısrar edildi ve o zaman Van Milletvekili olan Remzi Kartal bugün sürgünde. 4 Kasım 2016’nın üzerinden 8 yıl geçti. O dönemki Eş Genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, grup başkanvekillerimiz, milletvekillerimiz, MYK üyelerimiz içeride. Sürgüne gitmek zorunda kalan siyasetçiler var. Ne kazandı Türkiye bundan? 400 yılı aşkın ceza verildi insanlara. Türkiye buradan çıkmalı artık. Bu yol, yol değil. Bu yol gerçekten kaybettiriyor. Yalnızca Kürtlere ve farklı düşünenlere kaybettirmiyor, tüm Türkiye’ye kaybettiriyor. Bu yoksullaşmanın, bu ekonomik krizin, her şeyin üstü işte bunlarla örtülmeye çalışılıyor. Kürt sorununu doğuran nedenleri ortadan kaldırmak, bunları barışçı ve demokratik yollarla çözmek mümkünken; tutuklamak, hapsetmek, parmak sallamak, tehdit etmek, şantaj yapmak, üstelik vazgeçmediklerini bilerek bunda ısrar ve inat etmek. Artık gerçekten yeter! Bu yollara artık tevessül edilmesin. Buna tevessül edilirse tabii ki buna karşı demokratik direniş hakkımızı kullanacağız.

    Soru: Sık sık “Durduğumuz yer bellidir” diyorsunuz, bugün de tekrarladınız. Bahçeli de ısrarla “DEM Parti durduğu yeri netleştirsin” dedi. İktidar da aynı şekilde bunu tekrarlıyor. Bu açıklamalarınıza rağmen neden bu söylemleri devam ettiriyorlar. İktidardan size dönük olumlu bir adım olmadı mı? Bir görüşme ve girişim olmadı mı? 

    Bize dönük konuşma, görüşme, diyalog, temas olsaydı emin olun ki biz bunu açık bir şekilde açıklardık. İlk gün de söyledik. Şeffaf davranacağız. Her şeyi kamuoyu ile paylaşacağız. Bu bizim kamuoyuna yönelik sorumluluğumuzdur. Kürt meselesi, tarihsel bir mesele ve pek çok kesimi etkiliyor, çeşitli veçheleri var. Dolayısıyla Kürt meselesinin çözümüne ilişkin herhangi bir temas, diyalog, söz konusu olsaydı bunu paylaşırdık. Böyle bir şey yok. Arka kapı diplomasisi ya da açık bir görüşme yok. Biz diyalog için buradayız. Görüşmeye açık olduğumuzu daha önce de söyledik. Peki, niye başka türlü yansıtılmaya çalışılıyor? Onun maksatlarını da burada anlattım. Sizin sorunuza yanıt vermesi gerekenler bugün iktidarda olanlardır.

    Soru: Geçen hafta yaptığınız açıklamada da “Devlet aklı hazır mı?” diye sormuştunuz. Bahçeli’nin PKK Lideri Öcalan’ı ısrarla işaret etmesini devlet aklı olarak değerlendiriyor musunuz? 

    Tam da bunu soruyoruz Sayın Bahçeli’ye. Devletin bu konuda bütüncül bir yaklaşımı var mı? Bu çağrıların koşullarının oluşturulması için ne yapmayı planlıyorlar, programları nedir? Neden bir başlangıç noktası olarak Sayın Öcalan’ın koşullarını oluşturmuyorlar? Bu tartışmalar bir sürece dönüşecekse neden dahil olmasını sağlamıyorlar? Her şey açık ortadayken ne bekliyorlar? Biz aynı soruyu, sizin sorunuz aracılığıyla bir kez daha kendilerine yöneltmiş olalım: Bu konudaki programınız nedir, hazır mısınız? Çünkü Sayın Öcalan “Ben bunu yapabilecek güce sahibim. Hem teorik gücüm hem de pratik gücüm var” diyor. Ancak koşulların oluşturulması gerektiğini söylüyor. Tecrit kaldırılsın, Öcalan’ın koşulları oluşturulsun.