23.3 C
Bingöl
Cuma, Mayıs 9, 2025

‘Vasat Kültürel Hegemonya’nın İnşası

Ömer Korkutata
Ömer Korkutata
1971’de Bingöl Göltepesi köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokul ve liseyi Bingöl’de okudu. 1995 yılında başladığı Marmara üniversitesi İlahiyat Fakültesini, 2016 yılında Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde noktaladı. 1992-2015 arasında imam-hatiplik görevinden sonra, 2016 yılında Diyarbakır’da öğretmenlik yaparken görevinden ihraç edildi. Evli ve dört kız çocuğu babasıdır.

Osmanlının 1. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmasından sonra, Rus Bolşevik devriminin batıya doğru yayılma tehlikesi göz önünde bulundurularak, 1. Dünya savaşının galiplerinin desteğiyle kurulmasına yardımcı olunan Türkiye devleti, kurucu kadronun çoğunluğunun batı eğitiminden geçmiş olması ve kurulmasına yardım edenlerin de batılı ülkeler olması sebebiyle, yüzü batıya dönük bir devlet olarak kuruldu. Kurulurken diktatöryal olması kısmen anlaşılabilir olan devlet, baskıcı eğilimlerinden uzunca bir süre uzaklaşamadı. Jakobenizmi(üstencilik/buyurganlık) içselleştirerek bir alışkanlık haline getiren devlet elitizminin kurduğu yapı/kurumlarda da, Jakobenizm hakimiyetini sürdürdü.

Osmanlı bakiyesinden/artıklarından modern bir batılı/batıcı devlet kurma girişimi ve çabaları, savaş sonrasının psikolojik etkenleri ve kurulacak olan devletin nasıl olacağı ile ilgili öngörüsüzlük önceleri herhangi bir reaksiyonla karşılaşmazken, sonrasında hem Anadolu’da hem de özellikle Kürtler arasında reaksiyonlarla karşılaştı.

Anadolu’daki karşı duruşlar, daha çok yaşam tarzı ve yeni bir deneyim olan cumhuriyet ve laikliğe karşı şiddet içermeyen bir muhalefet iken, Kürtlerin karşı duruşları ise, ülkenin sahibi olacakları vaadiyle, birlikte kazanılan savaştan sonra kandırılmış olmaları ve feodal yapılar olarak lokal iktidar alanlarının ellerinden alınmış olması kaynaklı olarak, toprak sahibi olmaya kalkışma şeklinde ve şiddet yoluyla oldu.

Sert bir şekilde bastırılan Anadolu’daki muhalefet ve katliamlara varacak sertlikte bastırılan Kürt kalkışmaları ile birlikte, despotik ve görece güvenli bir egemenlik ortamı sağlanmış gibi oldu.

Kabuğuna çekilen Anadolu ve Kürt toplumu, içlerinde çok büyük hınç, öfke ve intikam biriktirerek bir süreliğine sessizliğe büründü.
Tek tipçilik üzerinden tahkimatını kurup bunu sürdürmeye çalışan Kemalizm ve düşüncesi, 1950-60’larda Demokrat Parti etrafında kümelenen Anadolu toplumu ve Kürtler tarafından, CHP iktidarının düşürülmesiyle ilk darbesini almış oldu.

“Bidon kafalı”, “Göbeğini Kaşıyan”, “Ayağı Kokan”, “Yerlere Tüküren” olarak aşağılanan; “Anadolu İrfanı” ile katliamlardan geçirilmekle kalınmayıp, kültürel olarak da soykırıma uğratılarak asimile edilmeye çalışılan Kürt toplumu, intikam alma fırsatına kavuşmuş ve bilenmiş bir halde Kemalizmi ülkede tamamen sonlandırma cesaretini elde etmiş oldu.

Askeri ve bürokratik olarak kurumsallaşmasını sağlamlaştırmış olan Kemalizm, kuruluşundan itibaren ilk kez ciddi bir yenilgiye uğratılmış olmayı kabullenemeyerek, darbeler/muhtıralar yoluyla iktidarını uzatmaya çalıştı.

Fransa’da başgösteren 68 kuşağı sol haraketliliğin yansımalarının Türkiye’de de görülmeye başlanmasıyla birlikte devlet aklı, paradigma değişimine giderek, milliyetçi/muhafazakar kesimleri sol aksiyonlara bariyer yapmak adına bu kesimlere alan açarak, devlet yapısı içerisinde konumlanmalarını sağladı. Sol korkusu yüzünden, katı bir şekilde uygulanan laiklik alanında da esneklikler görülmeye, muhafazakarlaşmaya daha fazla alan açılmaya başlandı. Cemaatlere alan açma, Kur’an Kursları, İmam-Hatip okulları ve İlahiyat Fakülteleri açma furyası başladı. Nicelik üstünlüğü de olan muhafazakar/mukaddesatçı güruhlar, yıllardır biriktirdikleri öç alma, öfke ve bilenmişlikle, devleti ele geçirmeye yönelik çabalarını daha da büyüterek saldırıya geçmeye başladılar.

Kürt bölgesinde ise, 1980’lerde başlayarak büyüyen bir mücadele gelişti.

Kemalizmle olan hesaplaşmalarını, Menderes, Özal, Demirel, Türkeş, Erbakan ve devamındakiler ile gedikler açarak devam ettiren “Anadolu İrfanı”, ölümcül darbesini Erdoğan/Bahçeli ve bileşenleri eliyle gerçekleştirerek kale(devlet)yi ele geçirmeyi başardı. Bu savaşında, Kürtlerden gelebilme olasılığı bulunan reaksiyonu da ustalıkla yöneterek, Kürtlerin uzun yıllardır dövüldükleri ve hasım belledikleri Kemalistlerle olası ittifaklarının önüne geçildi(Alevi Kemalistler bunun dışındadır).

Devleti ele geçirmeye başladığı ve henüz muktedir olamadığı ilk zamanlarda Kürtleri çeşitli yollarla oyalayan bu yapı, iktidarını tahkim ettikten sonra, Kemalizmin uzun yıllardır dövüp hırpalamakta olduğu Kürtlere pervasızca saldırıya geçmeye başladı.

Çeşitli operasyonlarla orduyu da eski gücünden koparan muhafazakar/milliyetçi/mukaddesatçı yapı, yağma ve talan şeklinde, bütün kurumları eski Kemalist tortulardan da temizleme işine girişerek tamamen etkisi altına aldığı bir homojen yapı kurdu.

İktidarlaşmadan muktedirleşmeye giden yolculuklarında, zekice denebilecek bir icraat içerisinde oldular. Kemalizm döneminde dışlanmış ve ötekileştirilerek devletten nemalandırılmamış yoğun kesimlere, hem maddi ve hem de manevi anlamda dokunarak, kendileri etrafında bir kemikleşme/konsolidasyon sağladılar.

Devleti kendisinin olarak görmeyen yığınlara, devletin kendilerinin olduğu inancı yerleştirilmeye başlandı. İktidarlarını mutlaklaştırdıktan sonra, sadece devletin bürokrasisine ve kurumlarına hakim olmakla kalmayarak, bütün ekonomik kaynakları üzerinde de tahakküm kurmaya başladılar. Bilenmişlik, öfke ve intikam hırsları eşliğinde, önlerinde engel olarak gördükleri veya ileride kendilerine engel olabilecek, öncesinde eksikliklerine rağmen işler durumda olan tüm yapı/kurumları, kendilerine hizmet edecek bir forma evrilterek boşalttılar.

-Yasama/yargı/yürütme ayrımını lağvederek hukuku yok ettiler.

-Bürokrasiyi ahbap-çavuş mantığıyla vasatizm ile arpalık haline getirdiler.

-Akademi/Eğitimi liyakat ve nitelikten arındırarak ya katlettiler veya ticarileştirerek özel sektöre peşkeş çektiler.

-Kamuya ait satılmadık fabrika/işletme/yol/yapı vs bırakmayarak yandaşlarına peşkeş çektiler.

-Kamu için yaptıkları/yapacakları yol/bina vs’yi yandaşlara garantörlükler vererek talan ettiler.

-Yüksek faizlerle dış ülkelerden aldıkları paraları, ülkenin refah ve gelişimine harcamak yerine, paylarını da alarak yandaşlarına hortumladılar.

-Akademik ve niteliksel mesleki yetersizliklerini görünmezleştirmek için, ülkenin uluslararası alanda da başarısı olan birkaç üniversitesini de, operasyonlarla vasatlaştırarak “Vasat Kültürel Hegemonya”larını tahkim etmeye çalıştılar.

-Ülkenin tarihi, turistik ve ekolojik yapılarına, tecavüz mantığıyla talan ve yağmaya giriştiler.

-Yandaşlarına peşkeş çekmek üzere, derelere varıncaya kadar, üzerlerinde baraj yapılmadık akarsu bırakmadılar.

-Taş ve maden ocakları yapmak için, yandaşlara talan ettirmedikleri orman bırakmadılar.

-Sağlık sektöründe, yandaşlara garantörlük verdikleri binalar yaptırırlarken, sağlık elemanlarını yurtdışına kaçırtarak, devlet güvencesinde olan sağlığımızı da özel sektöre mahkum ederek peşkeş çektiler.

-Her ilde üniversite kurarak, ülkedeki kısmen nitelikli eğitimi laçkalaştırmakla kalmadılar, ülkenin dinamik nüfusunu müşteri mantığıyla sömürdüler.

-Kendilerinden olmayan bütün muhalif yapı/STK/kurumlara ölümcül darbeler vurarak sustururlarken, kendilerine bağımlı ve güdümlü ve hemen hemen hepsinin birer arpalık olduğu kurum/yapı/STK’lar oluşturdular.

-TV’ler/Gazeteler başta olmak üzere, bütün sosyal medya platformlarını etkisizleştirici operasyonlarının yanında, kendilerinin güdümünde ve besledikleri yayın organları, troll orduları kurma yoluyla hakikatleri gaspederek, sadece kendi yalanlarının görünür olmasını sağladılar.

-Kurdurdukları hiyerarşik rüşvet çarkıyla, ülkenin kaynaklarına sömürge pratiği uygulayarak yağma/talan ettiler.

-Yandaşlık üzerinden sağladıkları iktidarlarından olmamak için, yapmadıkları gayri hukukilik/ahlakilik/meşruluk/islamilik bırakmayarak, yozlaşmayı toplumsal çürümeye evrilttiler.

-Bütün yapıp ettiklerini haklı, gerekli, meşru gören/meşrulaştıran ve bunu yandaşlarına aktarıcı olarak paralel bir din yarattılar.

-Muhbirlik/gammazlık gibi geçmişte ayıplanan uygulamaları, karşılığında çeşitli şekillerde karşılıklarını vererek utanılmaz olmaktan çıkarıp yaygınlık kazanmasına yol açtılar.

-Geçmişte uğradıklarını söyledikleri mağduriyetleri sürekli gündemleştirerek, bununla, yapıp ettikleri pisliklerine bariyer yaptılar. Kitlelerini, iktidardan gitmeleri halinde, eski mağduriyetleri daha yoğun bir şekilde yaşayacaklarına yönelik korkularla konsolidasyonlarını sağladılar.

-Kürt nefretini sürekli diri tutarak ve neredeyse bütün toplumu beka sorununa inandırarak, hem kitlelerini ve hem de ergenekoncu, ulusalcı, kemalist tayfayı da yanlarına almayı başardılar.

-Kendileri yalanlar söylemekle kalmadıkları gibi, kitlelerini de karşılıklarını vererek bu yalanlarına ortaklaştırarak çürümeyi hızlandırdılar.

Sonuç itibariyle, geçmişten günümüze toplumların tecrübe ve uzun uğraşlar sonucunda oluşturdukları bütün pozitif uygulamaları, kurum/yapıları, gelenekleri ve sosyal dokuyu yerle bir ederek, hepimizin her şeylerini çaldılar. Ve ne yazık ki bizler de; ya korkularımız, ya sahip olduklarımızdan olmama ya da başka nedenlerden dolayı oturup bu çürümenin seyircileri olduk!

İlginizi Çekebilir

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

- Reklam -

Son Haberler