ÇEWLİK.NET/ÖZEL
Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Genel Kurulu 1991’de 21 Şubat gününü “Dünya Anadil Günü” olarak kabul etti. UNESCO’ya göre, dünya üzerinde 6 bin dil konuşulurken bu dillerin 2 bin 500’ünün varlığı tehlike altında.
UNESCO’nun Tehlike Altındaki Somut Diller Atlası’nda Türkiye’de 18 dil tehlike altında görünüyor. Tehlike altında kabul edilen dillerden biri ise Kürtçenin Kirmançkî/Zazakî/Kirdkî lehçesi. Özellikle Cumhuriyet tarihinden bugüne asimilasyon politikaları Zazacanın giderek unutulmasındaki temel etkenlerden biri oldu.
21 Şubat Dünya Anadili Günü’nde Dr. İsmet Konak’la devletin tarih içinde Kürtçe üzerindeki baskılarını, seçmeli ders tartışmalarını ve asimilasyon politikalarını konuştuk.
“Kürtçe Yüzyıldır Birçok Saldırıya Maruz Kaldı”
Konak konuşmasına 21 Şubat’ın Kürtler için önemli bir gün olduğunu vurgulayarak başladı. Ardından Kürtlerin statü sahibi olmadıklarına ve kendi dilleriyle eğitim-öğretim görmediklerine dikkat çekti. Ulus devletin yüzyıldır Kürtlere ve dillerine ayrımcılık yaptığını belirten Konak, Kürtçenin 1920’den beri birçok saldırıya maruz kaldığını söyledi.
Şark Islahat Planı’nın devreye sokulmasının ardından Kürtçe konuşanlara ceza verildiğini hatırlatan Konak, ulus devletin, Kürtlerin dilini konuşmaması için her şeyi yaptığını söyledi. Bununla beraber Nazmi Sevgen ve Hasan Reşit Tankut gibi yazar ve tarihçilerin Zazaların Kürt olmadığı, Kürtlerin Türk olduğu gibi farklı teoriler üreterek asimilasyon çalışmalarını sürdürdüğünü belirtti.
“İktidar İstiyor ki Kürtler Seçmeli Dersle Yetinsin”
Kürt dilinin yasaklı olduğunu ve çok zorluk çektiğini belirten Konak, seçmeli ders tartışmalarına ilişkin şunları söyledi:
“Seçmeli dersler bir yandan önemlidir, bir yandan da tehlike içeriyor. Evet Kürtler dilini unutmasın, dilini öğrensin ve bilsin. Bu anlamda seçmeli dersler önemlidir. Yani Kürtler oradan da öğrenebilir. Fakat, haftada bir-iki saat yetmiyor. İktidar istiyor ki Kürtler sadece bu derslerle yetinsin. Bu da bir yönden tehlikelidir. Neden tehlikelidir? Kürtler sadece seçmeli derslerle yetinirse kendini diğer şeylerden uzak tutar. Diğer şeyler nedir? Her zaman söylüyoruz Kürt dili statü sahibi olsun, resmiyet kazansın. Kamusal alanda konuşulsun. Temel amacımız budur. Amacımız seçmeli ders değildir. Evet, şimdi bazı öğrencilerimiz, çocuklarımız okullarda seçmeli ders seçiyorlar. Bu da bir yandan kabul edilebilir. Ancak bu tali bir amaçtır, asli amacımız değildir. Amacımıza ulaşmak için amacımızı bilmemiz lazım. Yani bir yandan diyebiliriz ki toplum seçmeli dersi seçsin. Diğer yandan da toplum bilsin ki özgürlük yalnızca bu değildir. Çünkü Türk devleti istiyor ki özgürlüğü bundan ibaret sansınlar.”
“Otoasimilasyon Sadece Evlerde Değil, Her Yerde Var”
Ulus devletin Türkiye’de diller üzerindeki baskılarına dikkat çeken Konak, “Ulus devlet soba gibi çalıştı Türkiye’de. Azınlık ulusların dillerini odun gibi görüyor ve o odunları sobada yakıyor. Yüzyıldır bunu yaptı. Kürtlerin heybesinde bugün büyük bir acı var. Devlet, Kurmançların ve Zazaların heybesine büyük acı doldurdu. Çok büyük ayrımcılık, milliyetçilik yapıldı. Bu milliyetçi politikaların sonunda görüyoruz ki sadece evlerde değil; sokaklarda, her yerde, Kürtlerin arasında otoasimilasyon vardır” dedi.
“Dil Kaybolursa Millet de Kaybolup Gider”
Konak, otoasimilasyonu engellemek için Kürtlere büyük sorumluluk düştüğünü belirterek “Kürtler önce evinde çocuklarıyla kendi dilinde konuşsun. Kesinlikle taviz vermesin. Bu önemlidir. Bilsin ki dil milletin onurudur. Bir dilin varlığının çaresi o dilin statü kazanmasına bağlıdır” dedi. Dilin kaybolmasının toplumun kaybolması anlamına geldiğini belirten Konak, bu konuda sadece Kürtlerin değil, başka milletlerin de sorumluluğu olduğuna dikkat çekti.
“Dil, Özgürlüğün Bel Kemiğidir”
“Konak, Kürtçenin kamusal alanda kullanımının artması gerektiğine dikkat çekerek, “Siyasetçilerimiz Kurmanci ya da zazaki konuşmuyorlar; sokaklarda, parlamentoda, kamusal alanda Türkçe konuşuyorlar. Siyasetçiler bilinçli olsun, kendi dilinde konuşsun; bunu her zaman söylüyoruz. Biz şimdi devrim istiyorsak, özgürlük istiyorsak özgürlüğün en iyi yolu dildir. Dil, özgürlüğün bel kemiğidir. Kişi ki kendi dilinde konuşursa özgürlüğün yolunu açar. Burada özgürlük ve dil birbirinden ayrı değildir. Burada bir ayrım yoktur. Bunu bilsinler” dedi.
Siyasetçilerin yanı sıra Kürt kurumları ve kuruluşlarındaki dil bilincinin artması gerektiğine dikkat çeken Konak, “Bütün çalışmalarını kendi dilleriyle yapsınlar. Halkımız bilmeli ki asimilasyon ve otoasimilasyon vardır. Önce bunu engellesinler. Ondan sonra devrimimizi gerçekleştirebiliriz” dedi.
“Türkiye Bir Diller Mezarlığıdır”
Türkiye’de yaşayan tüm halkların anadilleri konusunda baskı gördüğünü belirten Konak, Türkiye ulus devleti bir diller mezarlığıdır. Devlet zaten bir şey yapmaz, zaten adım atmaz. Zaten asimile eder. Devlet ister ki bütün diller ortadan kalksın. Biz ne yapabiliriz? Oturup düşünüp tedbirimizi almalıyız” dedi. “Her şeyden önce bize ne lazım” diye soran Konak, yeni, modern ve demokratik bir anayasanın gerekliliğini vurguladı. Konak asimilasyon politikalarının anayasayla sabit olduğuna dikkat çekerek, “Bu kanunda görüyoruz ki 2-3 madde var. Bu maddeler dilimizi yasaklıyor. Mesela üçüncü maddede yazıyor ki ‘Türkiye’nin resmi dili Türkçedir.’ Bir de 42’nci madde var. Orada da yazıyor ki kurum ve kuruluşlarda Türkçe dışında eğitim öğretim yapılamaz. Bu ne anlama geliyor? Bizim dilimiz yani Kurmanci ve Zazaki için bilinçli ayrımcılık vardır. Ben istiyorum ki dilini bütün kamusal alanlarda konuşsun. Bu yüzden kesinlikle yeni ve modern bir anayasanın yapılması gerekiyor” dedi.
“Bir Dil Kaybolup Gitti”
Öte yandan Konak, Türkiye’de konuşulan yaklaşık 36 dilden 18’inin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekerken üçünün öldüğünü söyledi. Bunlardan birinin ‘Ubıhça’ olduğunu kaydeden Konak, Bursa’dan Trabzon’a kadar konuşulan dil için Türkiye devletinin kasıtlı olarak hiçbir tedbir almadığını söyledi. Konak, “Bu dili sonradan konuşanlardan Tevfik Esenç vardı, 1992’de vefat etti. O da ölünce bir dil kaybolup gitti. Devlet sadece seyretti. Bu devletin yöneticileri istiyorlar ki bu topraklarda tek ulus, tek dil ve tek kimlik olsun. Sonunda da bu oldu” dedi.
Sonrasında şöyle devam etti:
Ubıhça gibi Diyarbakır bölgesinde konuşulan Mlahso dili vardı. 1998’de bu dili konuşan insanlar öldü, onlar gidince dilleri de onlarla beraber gitti. O dil de kurtulamadı. Bugün biz diyoruz ki ‘Zazakinin ve Kurmacinin durumu çok kritiktir. Eğer biz diller için tedbir almazsak, otoasimilasyonu engellemezsek Zazaki; Ubıhça ve Mlahso gibi kaybolacak, bunu bilelim. Bu bir gerçek.”
Konak bu dillerin korunması için bir önce çalışmalara başlanması gerektiğini vurguladı. Ardından sözlerini “Bir ulus başka bir ulusu ezerek kesinlikle özgür ve mutlu olamaz” diyerek sonlandırdı.