-14.9 C
Bingöl
Pazar, Şubat 23, 2025

Dağlar: Doğanın Çarkı

Emin Turhallı


Dağlar, doğanın biyolojik çarkıdır; yaşamın ritmini devam ettiren, biyolojik çeşitliliği artıran ve varlıkların birbirine bağlı olduğu yerdir. Her mevsim, baharın gelişiyle birlikte doğa yeniden uyanır; dağlar, rüzgarın etkisiyle bulutları toplar ve su döngüsünü başlatır. Bu döngü, bitkilerin büyümesine ve tohumlardan yeni yaşamların filizlenmesine olanak sağlar. Hareket eden her canlı ve yerden yeşeren her bitki, sonsuz bir biyolojik çeşitliliği oluşturmak için birbirini besler ve destekler. Dağlar, sadece görsel bir peyzaj değil, yaşamın sürdürülebilirliğini sağlayan, ekosistemin temel taşlarını barındıran yaşamsal bir kaynaktır.

Dağlardaki değişim, toprak katmanlarından bitkilere ve hayvanlara kadar her alanda evrimsel bir gelişim süreci başlatır. Örneğin, kutup tilkisi, çöl tilkisi ve dağ tilkisi; her biri farklı yaşam alanlarına uyum sağlamak için fiziksel özelliklerini evrimleştirir. Dağların pompaladığı su, dereler, vadiler, ırmaklar ve nehirler aracılığıyla denizle dağlar arasında süreklilik sağlayan bir su döngüsü oluşturur. Bu döngü, tüm canlıların yaşam alanlarını besler ve hayatta kalmalarını sağlar. Denizlerin ortasında yaşam neredeyse yok denecek kadar azdır; fakat dağlar, ova ve deniz arasındaki etkileşim, yaşamın sürekliliğini sağlayan bir dengeyi gözler önüne serer.

Yaşam, doğanın bir bütünü olarak varlıkların birbirleriyle ahenk içinde çalışmasıyla mümkündür. Gökteki bulutlar, kuşlar, rüzgar ve buhar; yer yüzeyindeki bitkiler, yürüyen hayvanlar ve tüm canlılar, bir uyum içinde birbirini tamamlar. Dağlar, atmosferdeki soğuk havayı, vadilerde ısınan hava ile dengeleyerek doğal bir düzen sağlar. Bu denge, yaşamın sürdürülebilirliğini ve evrimsel gelişimleri mümkün kılar.

Dağlarımız ne kadar yüksekse, biyolojik çeşitlilik o kadar zengindir. Bu, dağların sunduğu ekosistem çeşitliliği ve doğal kaynakların zenginliğiyle doğrudan bağlantılıdır. Dağ ile deniz arasındaki bu uyum, yaşam döngüsünün devamlılığını sağlar. Bu dengeyi bozduğumuzda ise doğa tahrip olur ve yaşamın çarkı durur. Suyun önünü kesmek, toprağı zehirlemek, dağları yıkmak gibi geçici çözümler, dağların çarkı işlevsiz kaldığında anlamını yitirir.

Doğanın döngüsüne katılmayan her hareket ve yaşam biçimi yok olmaya mahkûmdur. Tarih boyunca birçok uygarlık, doğaya karşı durduğu için çökmüş ve yok olmuştur. Sümerler ve Mayalar buna örnektir. Öte yandan, Japonya’nın Edo dönemi ve Avustralya’daki Aborijinler gibi toplumlar, doğayla uyum içinde yaşamayı başararak binlerce yıl sürekliliği sağlamışlardır.

Dağlar, doğanın yaşam çarkıdır ve bu çarkın işlevselliği hayati öneme sahiptir. “Ayaklarını sıcak, başını serin tut” atasözü, sadece bireysel sağlığımızı değil, doğanın dengesini de simgeler. Bu söz, yaşam biçimimizin doğa ile uyumlu olması gerektiğini anlatır. Günümüzde sera gazları ve iklim değişikliği, başımıza çektiğimiz bir battaniyenin sıcaklığına benzer şekilde, doğa ile olan dengenin bozulduğunu gösterir. Tıpkı üzerimize çektiğimiz battaniyenin ısısını dengelememiz gerektiği gibi, doğa ile olan ilişkilerimizi de doğru şekilde kurmalıyız.

Doğanın işleyişini bilimsel verilerle destekleyerek yaşam döngüsüne katkı sunabiliriz.

Dağları doğanın çarkı olarak görmeyenleri Sarım Havzası’nda dağların ve ovanın kesiştiği Qeymey Gawon’a davet ediyorum.

İlginizi Çekebilir

- Reklam -

Son Haberler