11.8 C
Bingöl
Salı, Nisan 1, 2025

Newroz: Ateşin, Direnişin ve Yeniden Doğuşun Bayramı

“Agirî tev agir e, dûrî herin dijwar e ew;
Ne agirê îsal e, lê agirê sedsal e kevnar e.”

Cîgerxwîn


Ateş yanıyor. Karanlığın içinden yükselen bir ışık, yüzyıllardır sönmeyen bir ateş… Umudu, direnişi ve yeniden doğuşu bir halkın. Newroz, Kürtler için sıradanlığı aşmış bir bahar bayramı… Tarihsel, mitolojik, politik ve kültürel boyutlarıyla varoluş çığlığı… Her yıl 21 Mart’ta yakılan bu ateş, halk belleğini tutuşturuyor. Tutuşan bu bellek, yalnızca bir geleneğin yaşatılması değil, aynı zamanda bir kimliğin yeniden inşasını temsil ediyor. Düşünün ki, bir halk binlerce yıl boyunca bu bayramı kutlamaktan şartlar ne olursa olsun vazgeçmemiş; yasaklar, baskılar, sürgünler, savaşlar… Hiçbiri Newroz’un ateşini söndürmeye yetmemiş ve yetmeyecektir de.

Peki bu kadar güçlü olan Newroz Bayramı’nın kökeni nereye dayanmaktadır? Sadece Kürtler mi kutlar? Yoksa tüm insanlığın ortak bir mirası mıdır?

Newroz’un kökeni Kürtlerle sınırlı değildir. Mezopotamya, İran, Orta Asya ve Anadolu’daki birçok halk için baharın gelişini simgeler. Ancak hiçbir halk için, Kürtler kadar politik ve dirençli olmamıştır. Kürtler için Newroz, yalnızca bir folklor öğesi değil, bir kimliktir.  Hem doğanın uyanışı hem de mitolojik bir direniş hikâyesidir.

Kürt mitolojisine göre, zalim Dehak’ın omuzlarında iki yılan vardır ve bu yılanlar her gün genç insanların beyinleriyle beslenmek zorundadır. Zulüm hüküm sürerken, bir demirci çıkar sahneye: Kawa. Halkı etrafına toplar, elindeki çekiçle isyana öncülük eder. Dehak’ı öldürüp dağlara haber vermek için büyük ateşler yakar. İşte o günden sonra her 21 Mart’ta, Demirci Kawa’nın ateşi aynı coşkuyla baharı karşılar.

Demirci Kawa efsanesi, bir hikâye olmanın çok ötesinde tarih boyunca halkların zalimlere karşı nasıl ayakta kaldığının anlatısıdır. Zalim Dehak’ın zulmüne karşı bir isyan olarak doğan Newroz, her çağda, her baskıya karşı bir özgürlük çığlığı olarak yankılanmıştır.

Ancak Newroz’un Kürtler için önemi Demirci Kawa destanı ile sınırlı değildir. 

Zerdüşt inanışına göre ateş, kötülüğe karşı iyiliğin simgesidir ve bir halkın aydınlanışını temsil eder. Newroz’un bu boyutu Kürtlerin felsefe ve inanç sisteminde de karşılık bulmuştur. Ateş; karanlığın, cehaletin ve baskının karşısında bir ışık, bir arınma biçimi olarak kabul edilmiştir. Newroz ateşi, bir ritüel olmanın ilerisinde, direnişin ve uyanışın sembolü olmuştur. Baskının, sömürünün ve zulmün olduğu her yerde Newroz kendi ruhunu farklı biçimlerde yeniden doğurmuştur. Kimi zaman bir halkın dilini yasaklayan yönetimlere karşı bir meydan okuma, kimi zaman sınırlarla parçalanmış toplulukların bir araya gelme umudu, iradesi, mücadelesi…

Geçmişte olduğu gibi bugün de halklar kendi Dehak’larına karşı mücadele ediyor. Bir zamanlar zorbalığa karşı kalkan çekiç, artık farklı biçimlerde karşımıza çıkıyor: Kaleme, söze, sokağa, şarkıya, şiire dönüşüyor. Büyük devrimciler, özgürlüğün ancak mücadeleyle kazanılacağını söylerler. Karl Marx, “Tarihin motoru sınıf mücadelesidir” derken, aslında Dehaklar ve Kawalar arasındaki bitmeyen savaşa işaret etmiyor mu?

Tarih boyunca her halkın kendi Newroz’unu yaşadığı anlar olmuştur. Bir zamanlar köleliğe karşı ayaklanan Spartaküs, Roma’nın en büyük korkusu haline gelmişti. Ezilenlerin bu isyanı, daha sonra farklı coğrafyalarda, farklı dillerde ve farklı mücadele biçimleriyle devam etti. Emperyalizme karşı sömürge halkları silahlandığında da aslında hepsi kendi Newroz’larını yaratıyordu. Fransız Devrimi’nde halkın Bastille Hapishanesi’ni basması bir binayı değil, düzeni yıkmak anlamına geliyordu. Paris Komünü’nde işçiler, sokaklarda barikatlar kurarak kendi özgürlüklerini ellerine almak istediler. Küba’da, Fidel Castro ve yoldaşları, bir avuç insanla büyük bir mücadele başlattı. Vietnam’da köylüler, dünyanın en büyük ordularından birine karşı toprağını savundu. Sömürgeci güçlere karşı halk direnişleri büyüdü.

Peki ya bugün? Demirci Kawa’nın yaktığı ateş hâlâ yanıyor. Her yıl milyonlarca insan kimileri meydanlarda, kimileri sürgünde, kimileri gurbette meydanları dolduruyor, ateşler yakıyor, klamlar söylüyor, halaylar çekiyor. Newroz, Kawa’dan beri aynı anlama geliyor: Var olma ve özgür olma iradesi

Newroz, tarih boyunca direnişin ve özgürlüğün sembolü olduğu kadar barışın, bir arada yaşamanın ve diyalogun da umudu olmuştur. Bu güçlü sebeple Newroz, geçmişte olduğu gibi bugün de halkların kaderini değiştirebilecek bir anlam taşıyor. Özellikle Türkiye ve Kürtler arasındaki barış süreci, Newroz’un taşıdığı anlamı daha da derinleştiriyor. 2013’te Diyarbakır’da milyonlarca insanın toplandığı Newroz meydanında okunan barış mesajları, halklar arasında yeni bir umut kapısı açmıştı. O gün yakılan Newroz ateşi coşkulu bir barışa ve ortak yaşama olan inancın da kıvılcımıydı. Ne var ki tarihin bize öğrettiği bir şey var: Barış da mücadele gerektirir.

Adaletin ve eşitliğin olmadığı bir barış geçici bir sessizlikten ibarettir. Newroz, bu yüzden geleceğin mücadelesi, barışa yakılan ışıktır. Eğer halklar barışı gerçekten inşa etmek istiyorsa, o ateşi sadece meydanlarda değil, zihinlerde ve yüreklerde de canlı tutmalıdır. Çünkü gerçek barış, halkların özgür ve eşit olduğu bir gelecekte mümkündür. Bu yıl Newroz ateşi yakılırken, bir kez daha hatırlanmalı: Ateş; yakmaktan ibaret değildir, aydınlatmak gibi büyük bir gücü de vardır. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında ve Kürdistan’da yakılan Newroz ateşi, halkların barış ve kardeşlik umudunu büyütmelidir, tüm halklar için yeni başlangıçların, umutların ve değişimin simgesi olduğu unutulmamalıdır.

Ve kadınlar… Newroz’un en ön saflarında onlar var. Her zaman özgürlüğün ve eşitliğin mücadelesini veren direnişçiler… 21. yüzyılın Newroz ateşini, Demirci Kawa’nın mirasını, uyanışın ve yeniden doğuşun gününü, zaferin ve barışın kimlik ilanını yapacak olanlar kadınlardır. Diyarbakır’da, Mahabad’da, Berlin’de, Londra’da, dünyada her yerde…


Halkların tarihi, hafızalarında yaşar. Newroz, bizim hafızamızdır.


Newroz pîroz be!
Newroz kutlu olsun!

İlginizi Çekebilir

- Reklam -

Son Haberler