19.5 C
Bingöl
Cumartesi, Mayıs 3, 2025

Doğa, Malthus’un Teorisini Boşa Çıkardı


Tarih boyunca insanlar doğayı ya kutsal bir armağan ya da tüketilecek bir kaynak olarak gördü. Modern dönem filozofları ise doğayı çoğunlukla insanın karnını doyuracağı bir tarlaya indirgedi. Condorcet, Malthus ve Rousseau… Her biri doğayı insan ihtiyaçları üzerinden tarif etti. Fakat göz ardı ettikleri çok temel bir gerçek vardı: Doğa, insan merkezli hesaplara ihtiyaç duymadan da kendi kendini var eden, çoğaltan ve dengeleyen bir sistemdi.

Malthus, nüfusun geometrik, gıdanın ise aritmetik artacağını öne sürerek insan nüfusunun er ya da geç kaynak kıtlığı ve savaşlarla dengeleneceğini savundu. Ona göre nüfus 1-2-4-8-16 diye artarken, gıda 1-2-3-4-5 diye ilerleyecekti. Fakat Malthus bu hesabı yaparken Sarım Havzası’ndaki keklikleri, kimsenin bakmadığı 250 yıllık dut ağaçlarını, kendi döngüsünde çoğalan alabalıkları, dağ çiçeklerinden bal toplayan arıları ve dünyanın ağırlığı kadar nüfusu olan karıncaları hesaba katmadı.

Benim doğup büyüdüğüm Riz Köyü’nde, Göl Çitax’ın çevresinde yüz yıldır budanmayan, bakılmayan dut ve badem ağaçları her yıl meyve veriyor. Herhangi bir insan müdahalesi olmaksızın çoğalan keklik sürüleri dağ yamaçlarında yuvalanıyor. Sarım Çayı, kimse ona el sürmeden alabalıkla doluyor. Dağ çiçeklerinden bal alan arılar, doğayı eksiltmeden çoğaltıyor.

Ve karıncalar… Hiçbir hesap yapmadan, plan kurmadan, dünyadaki insan ağırlığı kadar nüfusla yaşıyorlar. Onları hiçbir felaket kırıp geçirmiyor. Sellerde, kuraklıkta, yangınlarda bile, doğanın iç yasasına uygun hareket ettikleri için sistemin tamamlayıcıları olmayı sürdürüyorlar. Doğa, karbonunu da kendi içinde dengeliyor. Atmosfere yük bindiren değil, toprağa karbon hapseden binlerce canlı türüyle yeryüzünün dengesini kuruyor.

İnsanoğlu doğayı hep kendi hizmetinde görmek istedi. Condorcet ilerlemeyi insan aklıyla, Rousseau insan doğasıyla, Malthus ise hesap ve denge teorileriyle aradı. Oysa doğa, insan yokken de vardı. Keklik, karınca, balık, sincap ve 250 yıllık dut ağacı hiçbir insan planına ihtiyaç duymadan doğayı çoğaltmayı sürdürdü.

Şimdi sormak gerek:

Siz doğayı hep ne kadar ekilip biçileceği ve kaç nüfusu doyuracağı üzerinden tartıştınız. Peki ya doğanın, kekliklerin, arıların, balıkların, karıncaların, dut ağaçlarının kendi kendini çoğaltarak kurduğu dengeleri nasıl görmezden geldiniz? Hiç insan olmadan da doğanın binlerce yıl kendini besleyip çoğaldığını fark etmediniz mi?

Bugün ekoloji felsefesi işte bu soruyla yeniden şekilleniyor. Artık doğayı insan merkezli değil, doğanın içinden, doğanın kendi yasalarıyla okumak zorundayız. Çünkü doğayı yönetmeye çalıştığımız her yerde tahrip ettik. Ama keklik, karınca, sincap ve dut ağacı plansız ve hesapsız doğayı çoğaltmayı sürdürüyor.

insanoğlu için şimdi, doğanın hizmetinde uyumlu olmayı öğrenme zamanı gelmiştir. Unuttuğumuz bu bilgeliği hatırlamak sadece bizim değil, bütün bir gezegenin kurtuluşu olabilir. Çünkü doğa, kendi yasasına sadık kaldığında ne Malthus’un kıtlık savaşına ne Condorcet’in insan aklına ihtiyaç duyar. Karıncalar gibi, keklikler gibi, dut ağaçları ve cümle canlılar gibi binlerce yıl kendi dengesinde yaşayıp gider.

Ve doğanın asıl sırrı da burada saklıdır: Hesapsız çoğalmak, yönetilmeden yaşamak ve hiçbir canlıyı eksiltmeden çoğaltabilmek.

İlginizi Çekebilir

- Reklam -

Son Haberler