Bingöl’de ‘Halepçe Katliamı’ anması: 20’nci yüzyılın en büyük zulmü

    Bingöl Emek ve Demokrasi Platformu, Halepçe Katliam’nın 36’ncı yıldönümünde öldürülenleri andı.

    Bingöl Emek ve Demokrasi

    ÇEWLİK.NET – Bingöl Emek ve Demokrasi Platformu Halepçe Katliam’nın 36’ncı yıldönümünde ölenleri anmak için basın açıklaması düzenledi. Posta ve Telgraf Teşkilatı (PTT) Kavşağı’nda düzenlenen açıklamada “36 yıl önce yaşanan Halepçe Katliamı hiç şüphesiz yirminci yüzyılın kara lekesi, en büyük zulmü olarak tarihe geçmiştir” dendi.

    ‘SAVAŞ ÇIĞIRTKANLIĞINI DURDURULMALI’

    Açıklamada “Hepimizin hafızasında yer eden “Daye, buye say yena” cümlesi insanlığa karşı işlenmiş bu suçun özeti niteliğindedir” denilerek “Rojava’da, Başur’da, Bakur’da, Rojhelat’ta ve Gazze’de insanlığa karşı işlenen suçların, savaş çığırtkanlığının durdurulması elzemdir” çağrısı yapıldı.

    Açıklamada öne çıkan satırbaşları şöyle:

    “Kürt halkının yüzlerce yıllık özgürlük ve eşitlik mücadelesine karşı işlenen en büyük katliamlardan biri olan Halepçe Katliamı, Faşist Baas Rejiminin başında bulunan Saddam Hüseyin’in Güney Kurdistan’da Kürtlere karşı düzenlettiği El-Enfal Harekatı adlı soykırımın bir parçası olarak tarihin utanç sayfalarına geçmiştir.

    16 Martı 1988 tarihinde biyolojik ve kimyasal silahlarla gerçekleştirilen katliam sonucu, 5 bin kişi yaşamını yitirmiş 10 bin insan ise yaralanmıştır. Irak Yüksek Ceza Mahkemesi tarafından 1 Mart 2010 tarihinde soykırım eylemi olarak tanımlanan Halepçe Katliamı, birçok ülkede insanlığa karşı işlenmiş suç olarak tanımlanmıştır.

    Kürt halkı, tarihi boyunca onlarca kitlesel kıyım ve katliamla yüz yüze kalmış olmasına rağmen eşitlik ve özgürlük mücadelesini kesintisiz sürdürmüştür.

    Enfal Soykırımı ve Halepçe Katliamının failleri insanlık tarihinde lanetlenirken meşru ve insanı hak mücadelesini sürdüren Kürt halkı direnişiyle bütün ezilen halklara umut olmaya devam etmektedir.

    1970’li yılların ortalarından itibaren büyüyen toplumsal muhalefet ve yükselen devrimci gençlik dalgasına karşı devreye konulan katliamlardan biri olan ve tarihe Beyazıt Katliamı olarak geçen saldırı 16 Mart 1978 tarihinde İstanbul Üniversitesinde okuyan devrimci öğrencilere karşı gerçekleştirildi.

    Daha sonra açılan davalarda da net olarak ortaya çıkan ve sivil faşistler ile kontrgerillanın elbirliğiyle gerçekleştirdiği kanıtlanan katliamda 7 öğrenci yaşamını yitirdi, 41 öğrenci ise yaralandı.

    Daha sonraki yıllarda yaşanacak kitlesel katliamların provası niteliğinde olan 16 Mart Katliamı ve sonrasında yaşananlar, egemenlerin toplumsal mücadelenin yükseldiği her dönemde faşist terörü bir araç olarak kullanabileceğini bir kez daha ortaya çıkarmıştır.

    Askeri darbeye giden yolun yapı taşlarından biri olan bu katliam, daha sonra Sivas, Maraş ve Malatya’da kitlesel kıyımlara kadar vardırılmıştır.

    Faili meçhul cinayetler olarak kayda geçen, yargılanan faillerin ya korunduğu ya da cezasızlıkla ödüllendirildiği katliamlar halkasının bir parçası olan 16 Mart Katliamı davası zamanaşımına uğratılarak unutturulmaya çalışıldı.

    Aktörleri ve saldırı tarzı değişse de, kanlı ilmek cezasızlık kültürüyle birleşerek kendini yeniden üretmeye devam etmektedir. 10 Ekim Ankara Gar ve Suruç Katliamlarında yine aynı faşist şiddet sarmalı kullanılarak kitlelerin politik mücadeleleri zayıflatılmaya çalışıldı.

    Bütün bu katliam ve yıldırma taktiklerine karşı mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğimizi bir kez daha ilan ediyor Halepçe ve Beyazıt Katliamında yaşamını yitirenleri saygıyla anıyoruz.” (HABER MERKEZİ)