Çewlik.net – Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) tarafından yayımlanan 2025 Dünya Nüfusunun Durumu Raporu, dünya genelinde doğurganlık oranlarının neden düştüğünü çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor. Rapora göre, milyonlarca insan ekonomik zorluklar, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ve gelecek kaygıları nedeniyle istedikleri sayıda çocuk sahibi olamıyor. Peki, bu küresel doğurganlık krizinin arkasındaki gerçek nedenler neler? İşte UNFPA raporunun detayları…
UNFPA 2025 Raporu: Doğurganlık Krizinin Gerçek Yüzü
UNFPA’nın “The Real Fertility Crisis: The Pursuit of Reproductive Agency in a Changing World” başlıklı raporu, doğurganlık oranlarındaki düşüşün gençlerin ebeveynlikten vazgeçmesiyle değil, sosyal ve ekonomik engellerle ilgili olduğunu vurguluyor. Raporda, yüksek yaşam maliyetleri, güvencesiz çalışma koşulları, uygun fiyatlı konut eksikliği ve gelecek kaygıları gibi faktörlerin, insanların aile kurma özgürlüğünü kısıtladığı belirtiliyor.
UNFPA İcra Direktörü Dr. Natalia Kanem, The Guardian’da yer alan açıklamasında şu ifadeleri kullanıyor:
“Sorun, arzu eksikliği değil, seçim eksikliği. Bu, bireyler ve toplumlar için ciddi sonuçlar doğuran gerçek doğurganlık krizidir. Çözüm, insanların ihtiyaç duyduklarını söyledikleri şeylerde yatıyor: ücretli aile izni, uygun fiyatlı doğurganlık bakımı ve destekleyici eşler.”
YouGov Anketi: İnsanlar Neden İstedikleri Sayıda Çocuğa Sahip Olamıyor?
UNFPA’nın YouGov ile 14 ülkede (Güney Kore, Tayland, İtalya, Macaristan, Almanya, İsveç, Brezilya, Meksika, ABD, Hindistan, Endonezya, Fas, Güney Afrika ve Nijerya) gerçekleştirdiği anket, dünya nüfusunun %37’sini temsil eden 14 bin kişiyle yapıldı. Anket sonuçları, doğurganlık kararlarını etkileyen temel faktörleri ortaya koyuyor:
-
Ekonomik zorluklar: Katılımcıların %39’u, maddi kısıtlamaların istedikleri çocuk sayısını azalttığını belirtiyor.
-
Ev içi eşitsizlik: Kadınlar, ev işleri ve çocuk bakımındaki sorumlulukların eşitsiz paylaşımının kararlarını etkilediğini vurguluyor. Kadınlar, erkeklere kıyasla bu faktörden neredeyse iki kat daha fazla etkileniyor.
-
Gelecek kaygıları: İklim değişikliği, savaş ve ekonomik belirsizlik, aile planlamasını etkileyen önemli endişeler arasında yer alıyor.
-
Ankete katılanların %20’si, istedikleri sayıda çocuğa sahip olmadığını veya olamayacağını düşünüyor. Ayrıca, %33’ü plansız gebelik yaşadığını, %20’si ise istemediği halde çocuk sahibi olmaya zorlandığını ifade ediyor.
Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği ve Doğurganlık
Raporda, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin doğurganlık krizindeki rolü özellikle vurgulanıyor. Kadınların iş gücünden dışlanmasına neden olan iş yeri normları, babaların çocuk bakımına katılımına yönelik stigmalar ve genç nesillerdeki cinsiyet rolleri konusundaki tutum farklılıkları, bekarlık oranlarının artmasına ve doğurganlığın düşmesine yol açıyor.
Kadınlar, ev içi sorumlulukların eşitsiz dağılımının aile planlamasını etkilediğini belirtiyor. Örneğin, bir kadın anketör, “Evde eşit bir iş bölümü olsaydı, çocuk sahibi olma kararım farklı olabilirdi,” diyor. Bu durum, kadınların hem iş hem de aile hayatını dengeleme mücadelesini gözler önüne seriyor.
İklim Değişikliği ve Küresel Krizlerin Etkisi
UNFPA raporu, iklim değişikliği, savaş ve ekonomik belirsizlik gibi küresel krizlerin, gençlerin aile kurma kararlarını ertelemesine veya tamamen vazgeçmesine neden olduğunu gösteriyor. Ankete katılan gençler, “Gelecek kasvetli görünüyor. Çocuklarımı savaş veya iklim krizinin ortasında büyütmek istemiyorum,” gibi endişelerini dile getiriyor. Bu kaygılar, özellikle düşük ve orta gelirli ülkelerde daha belirgin.
Çözüm Önerileri: Doğurganlık Krizine Karşı Neler Yapılabilir?
UNFPA, doğurganlık krizine karşı basit ve baskıcı çözümler yerine, bireylerin seçim özgürlüğünü artıracak politikalar öneriyor. Raporda öne çıkan çözüm önerileri şunlar:
-
Ekonomik destek: Uygun fiyatlı konut, istikrarlı iş imkanları ve ücretli aile izni gibi politikalarla ebeveynlik maliyetlerinin azaltılması.
-
Toplumsal cinsiyet eşitliği: Kadınların iş gücüne katılımını teşvik eden politikalar ve babaların çocuk bakımına daha fazla katılımını destekleyen kültürel değişimler.
-
Üreme sağlığı hizmetleri: Kapsamlı üreme sağlığı hizmetlerine erişimin artırılması ve modern kontraseptiflere ücretsiz erişim.
-
Göçmenlik politikaları: İş gücü eksikliklerini gidermek için göçmenlik stratejilerinin geliştirilmesi.
Dr. Kanem, “Kadınların iş gücüne katılımını teşvik etmek, ekonomik üretkenliği artırır. Ancak birçok ülke, kadınları daha fazla çocuk sahibi olmaya zorlamayı tercih ediyor. Bu, yanlış bir yaklaşım,” diyerek baskıcı politikaların etkisizliğine dikkat çekiyor.
Doğurganlık Krizine Yanlış Yaklaşımlar
Raporda, bazı hükümetlerin doğurganlık oranlarını artırmak için bebek bonusları veya doğurganlık hedefleri gibi baskıcı politikalar uyguladığı, ancak bunların genellikle etkisiz olduğu ve insan haklarını ihlal etme riski taşıdığı belirtiliyor. Örneğin, bazı sağcı hükümetler, düşen doğurganlık oranlarını gençlerin ebeveynlikten vazgeçmesine bağlarken, UNFPA bu görüşü reddediyor ve sorunun yapısal engellerde yattığını savunuyor.
Türkiye’de Durum: Ekonomik Zorluklar ve Doğurganlık
Türkiye’de de ekonomik zorluklar ve yüksek yaşam maliyetleri, gençlerin aile kurma kararlarını etkiliyor. Özellikle büyük şehirlerdeki pahalı konutlar ve iş güvencesizliği, genç çiftlerin çocuk sahibi olma planlarını ertelemesine neden oluyor. UNFPA’nın anketinde Türkiye yer almıyor, ancak raporun bulguları, Türkiye’deki ekonomik ve sosyal koşullarla örtüşüyor.