Dünyanın her yerinde “gelişmişlik” adı altında ilerleme kaydeden insanlık, bir şeyi unuttu: Yürüdüğü toprağı, içtiği suyu, soluduğu havayı; bir zamanlar gözleri kamaştıran yeşillikleri, kar örtüsünü…
İnsan, bilimi doğayı zenginleştirmek için değil, tüketmek için kullandı.
Tarımda kimyasallar, şehirleşmede beton, tıpta sentetik çözümler, iletişimde kablolar, ulaşımlarda egzoz… Adına “teknoloji” dediğimiz her şey, aslında doğanın ciğerlerinden koca bir parça koparıyor. Kuraklık artık sadece Afrika’nın kaderi değil. Yağmurlar yağmıyor, karlar yağmamaya başladı. Bir zamanlar yeşil olan yerler çölleşiyor, nehir yatakları kuruyor, barajlar buharlaşıyor.
Bugün geldiğimiz noktada insanlık, bir zamanlar uygarlıkları yutan doğa tahribatının daha büyüğünü yaparak kendi sonunu hazırlıyor.
Fosil suyu tüketiyoruz — yüz binlerce yılda oluşan suyu, birkaç on yılda bitiriyoruz. Suudi Arabistan örneğinde olduğu gibi, artık deniz suyunu içilebilir hale getirmek için milyarlar harcanıyor. Ama bu çaba, doğanın dengesine bir çözüm değil, yalnızca geciktirme arayışı.
Biyoçeşitliliğin üçte ikisi yok oldu. Karlar her yıl 12 metre yukarı, 120 kilometre kuzeye çekiliyor. Diyarbakır’ın iklimi Sivas’a, Sivas’ın iklimi Erzurum’a kayıyor. Erozyon, kuraklık, toprak kaybı… Tükettiğimiz madenler, yaktığımız kömür, çıkardığımız taşlar, bir daha geri gelmeyecek.
Doğa döngüseldir. Emeksiz, parasız ama kusursuz işler. Yağmurdan kara, topraktan ağaca, kökten meyveye… Her şey yerli yerinde işler. Biz doğanın rezervlerini artırmak yerine, onun tüm zenginliğini hoyratça tükettik.
Petrolü, kömürü, suyu, taşı… Canlıyı da cansızı da geri dönülmez şekilde yok ettik. Bilimi doğayı korumak için değil, doğayı sömürmek için kullandık. Eğer bilimi, madenleri göktaşından çıkarmak gibi vizyoner alanlara yöneltseydik, bugün hem doğamız zengin olurdu hem de yıldızlar arası gezintilerimiz başlamıştı belki de.
Ama biz ne yaptık? Burada biraz durup tilki ayının hikayesini hatırlayalım
Tilki ile Ayının Hikâyesi
Ormanda bir gün Tilki ile Ayı, açlıktan mideleri guruldayarak dolaşırken Ayı bir koyun avlar. “Gel, kavurma yapalım, dostça paylaşalım,” der Ayı, iyi niyetle. Kurnaz Tilki, hemen bir hinlik düşünür: “Tamam, Ayı kardeş, sen eti doğra, ateşi yak, ben tencereyi getirip kavurmayı pişireyim.”
Saf Ayı, Tilki’ye güvenir; eti hazırlar, ateşi körükler. Tilki tencereyi getirir, kavurma mis gibi kokularla pişmeye başlar.Kavurma fokurdayıp kokusu ormana yayılırken, Tilki’nin gözü döner. Bütün yemeği tek başına yemeyi kafasına koyar. “Ayı kardeş, tuz lazım, ben bulup geleyim,” deyip sıvışır.
Aslında tuz aramaz; bir ağaca tırmanıp plan kurar. Geri dönüp bağırır: “Ayı, felaket! Kurtlar kokuyu aldı, peşimize düştü!” Ayı panikler, “Ne yapalım?” diye sorar. Tilki, “Sen şu ağaca saklan, ben tencereyi kurtarırım,” der. Ayı korkuyla ağaca tırmanır, Tilki ise tencereyi kapıp kuytu bir köşede kavurmayı silip süpürür.
Ayı aşağı inip tencerenin boş olduğunu görünce öfkelenir. “Tilki, nerede kavurma?” diye sorar. Tilki, kurnazca sıyrılır: “Kurtlar aldı, ben de canımı zor kurtardım!”
Ama Ayı’nın saflığına rağmen şüpheleri artar. Tilki’yi sıkıştırır, gerçek ortaya çıkar. Öfkeden çıldıran Ayı, Tilki’yi cezalandırmak ister. Tilki kaçar, ama bu sefer daha büyük bir hinlik peşindedir.
Ayı’yı tamamen saf dışı etmek için bir tuzak kurar: Ayı’yı bir uçurumun kenarına götürür, “Burada bal var,” diyerek kandırır. Ayı’yı itip gözlerini oyar, zavallı Ayı kör bir halde uçuruma yuvarlanır.
Ancak masal burada bitmez. Tilki, zafer kazandığını sanırken, Ayı son nefesinde bir tuzak kurar. Uçurumda sıkışmışken, Tilki’yi yanına çağırır: “Gel, son bir sır vereyim.” Tilki, kurnazlığına güvenip yaklaşır. Ayı, son gücüyle Tilki’yi sıkıştırır. Tilki, kendi hilesinin kurbanı olur; Ayı’nın son nefesinde ezilip can verir.
Kurnazlık ve Bencillik Trajedisi
Güç ve zekânın ortaklığıyla başlayan bu masal, açgözlülüğün, kurnazlığın ve bencilliğin dramatik bir trajediye dönüşümüdür.
Tilki aklını kötüye kullanır, kavurmayı yer, suçu başkasına atar.
Ayı, dürüst ama saf, sonunda kör edilir, uçuruma yollanır. En sonunda, Tilki de kendi hilesinin kurbanı olur, Ayı’nın son nefesinde ezilerek can verir.
İnsanlık da bugün Tilki gibi aklını kötüye kullandı, doğanın zenginliğini kendi çıkarına kullandı, tüm kaynakları tüketti. Ayı gibi olan doğa ise sabretti, katlandı, gözlerini kaybetti ama sonunda bir tepki verdi. Doğa, şimdi sıkışıyor, sarsılıyor, yanıt veriyor.
Son Söz: Biz de Tilki Gibi Ayının EziyetiyleYüzleşeceğiz
Bu gidişle doğanın ayısı da biz Tilkiler gibi hepimizi yutacak. Geri dönülemez noktaya yaklaşıyoruz. Ama hâlâ zaman var.
Bilimi doğayı öldürmek için değil, onu yaşatmak için kullanalım. Teknolojiyi doğanın döngüsüne saygı gösterecek şekilde kurgulayalım.
Gelişmek, yok etmek demek değildir. Gerçek gelişmişlik, doğa ile birlikte yaşamayı öğrenmekten geçer.
Aksi halde Tilki’nin sonu hepimizin sonu olacak.
Heşo: Ayı, Pape: Tilki, Zazaca