• Anasayfa
  • Gizlilik Politikası
  • Yayın İlkeleri
  • Künye/İletişim
Perşembe, 2 Ekim, 2025
No Result
View All Result
İLETİŞİM
Çewlik.Net
  • Bingöl Haber
  • Gündem
  • Ekonomi
  • Politika
  • Spor
  • Kadın
  • Yazarlar
  • Daha
    • Ekoloji
    • Kültür & Sanat
    • Yararlı Bilgiler
    • Sağlık
  • Bingöl Haber
  • Gündem
  • Ekonomi
  • Politika
  • Spor
  • Kadın
  • Yazarlar
  • Daha
    • Ekoloji
    • Kültür & Sanat
    • Yararlı Bilgiler
    • Sağlık
No Result
View All Result
Çewlik.Net
No Result
View All Result
Anasayfa Politika

Komisyon Toplantısı: ÖHD Eş Genel Başkanları Hangi Konulara Dikkat Çekti?

by Haber Merkezi
2 Ekim 2025
in Politika
0
Komisyon Toplantısı: ÖHD Eş Genel Başkanları Hangi Konulara Dikkat Çekti?
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşWhatsapp'ta Paylaş

Kürt sorununun çözülmesi için 5 Ağustos’ta Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 13. toplantısını bugün gerçekleştirdi.

Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un açılış konuşmasıyla başlayacak olan toplantıda hukukçular dinlendi.

Toplantıda, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Başkanları Ekin Yeter ve Serhat Çakmak konuştu. Konuşmaların tutanaklara geçmiş hali şöyle:

Serhat Çakmak Toplantıda Ne Söyledi?

Sayın Başkan, Kıymetli Komisyon üyeleri, değerli katılımcılar ve basın emekçileri; hepinizi selamlıyorum. Ayrıca, bizi davet eden Komisyona ve Başkana da tekrar teşekkür ediyorum.

Bizler Özgürlük için Hukukçular Derneği olarak on beş yılı aşkındır ülkedeki insan hakları, demokrasi ve barış mücadelesine mesleğin getirdiği yasal ve etik sorumluluk bağlamında destek olmak amacıyla çalışıyoruz.

Geldiğimiz süreç açısından geldiğimiz noktada, barış ve demokratik toplum çağrısıyla birlikte üzerinde yaşadığımız coğrafyada halkların, kimliklerin, inançların, cinsiyetlerin, ekolojinin birlikte yaşayabileceği eşit ve özgür koşulları inşa etme fırsatı gelişmiştir. Derneğimiz bu fırsatı ülkenin demokratikleşmesi için oldukça önemli görmekte olup TBMM’nin çatısı altında Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun kurulmasını ve Komisyonun çalışmalarının süreklilikle yürütülmesini anlamlı ve değerli bulmaktayız.

Bu kapsamda, bizler Komisyona ayrıntılı bir rapor da sunuyoruz ama burada raporun bir özetini zamanı tasarruflu kullanmak adına sayın hazıruna karşı dile getireceğiz.

İlk başlığımız, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile yargının siyasallaşması; bu bağlamda, siyasi davalar ve politik yargılamalar. İnfaz Kanunu’nda da bu istisnai rejimin yürütülmesi için kanunlara maalesef maddeler eklenmiş. Bu yargılamalar bize yargı-siyasal iktidarlar ilişkisini, hukuk-iktidar ilişkisini bariz bir şekilde ortaya koymaktadır.

Bizler eğer yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını tartışacaksak bu politik dava mantığını ve beraberinde getirmiş olduğu istisnai yargılamalar mantığını da masaya koymamız gerekiyor ve bu bağlamda yasal değişiklikleri de öngörmemiz, bu kapsamda çalışmalar da yürütmemiz gerekiyor.

Ayrıca, yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığının bir diğer yönü de şekli anlamda yasalarda düzenlenmiş olan ve ciddi anlamda uygulamada sorunlar yaratan şekli düzenlemelerdir. En bariz birkaç örneği Anayasa Mahkemesinin üyesinin doğrudan siyasi bir partinin genel başkanı olan bir Cumhurbaşkanının atama yöntemidir. Bir diğeri de Hâkimler ve Savcılar Kurulunun üyelerinin yine Cumhurbaşkanı ve Meclis tarafından yani siyasi bir erk tarafından üyelerinin atanmasıdır.

Aynı zamanda yürütme organının bir üyesi olan Adalet Bakanının HSK’nin Başkanı olması da bizce burada şekli anlamda yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesine ciddi anlamda gölge düşürmektedir. Sayın Başkan, Kıymetli Komisyon üyeleri; bildiğiniz üzere cumhuriyetin kuruluşundan bu yana bu ülkede bir “siyasi dava ya da “politik dava” kavramı var her ne kadar yasalarda tanımlanmış olmasa dahi ve sağcısından solcusuna kadar her bir insan da bu dava kavramının varlığını kabul etmekte.

Farklı dönemlerde farklı kesimler maruz kalsa bile bu gerçeklik maalesef var. Şeyh Sait yargılamasından Seyit Rıza’ya kadar, 49’lar davasından aydınlar dilekçesine kadar, 60 darbesi, 80 darbesi, 1990’lı yıllardaki uygulamaların yaratmış olduğu davalar, OHAL sürecindeki yargılamalar bu ülkedeki bir politik dava gerçekliğini göz önüne koymaktadır.

Bu kapsamda, bu yargılamaların da ayrıca istisnai rejimlerle yürütüldüğünü belirtmekte fayda var ve bu istisnai rejimler, askeri mahkemeler, devlet güvenlik mahkemeleri, TMK’yle yetkili mahkemeler, ihtisas mahkemeleri olarak maalesef karşımıza çıkıyor. Bunların yürütülüş şekliyle birlikte Terörle Mücadele Kanunu’nda, Türk Ceza Kanunu’nda, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda, Bir diğer yönü de yine cumhuriyet tarihinden bugüne kadar bir bürokratik atama geleneği var.

Nedir bu bürokratik atama geleneği? Özellikle hâkim ve savcılarda olduğu gibi maalesef üst bürokraside de çok fazla karşılaşıyoruz, o da şudur: Yargıç ve savcıların siyasal iktidarların ideolojisine yakın kesimler tarafından belirlenmesi ve bu ideolojiye yakın insanların belirlenmesi olarak gözümüze çarpıyor ve bunlar şekli anlamda da yargı bağımsızlığının önünde ciddi bir engeldir.

Bunlarla ilgili önerilerimizi raporumuza detaylı aktarmıştık ama kısaca birkaç hususa daha değinmekte fayda var. Bağımsız ve tarafsız yargı görünümünün ve içeriğinin sağlanması için birinci işlem olarak Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısı, çalışma biçimleri ve özellikle üye belirleme yöntemlerinin değiştirilmesi gerekmekte.

İnsan hakları temel metinlerinin uygulanmasının sağlanması için hâkim ve savcıların denetlenmesinin yolunun açılması, soruşturma süreçlerinin denetlenmesi, etkin soruşturmaların yapılmasının sağlanması için bu mekanizmaların aktif olarak çalıştırılması gerekmektedir. Hâkimin güvencesi artırılarak siyasal müdahaleyle etki etme yolu kapatılmalı, hâkim ve savcıların kararlarında uluslararası yargı etiği kurallarının uygun karar vermesi için yasal ve pratik düzenlemeler yapılması gerekmekte.

Aynı zamanda 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası’nın 17’nci maddesinin değiştirilmesi gerekmekte. Yine, Türk Ceza Kanunu’nun 314/2’nci maddesi gerek Venedik Komisyonunun raporları gerekse de AİHM’in son dönemlerde vermiş olduğu kararlar doğrultusunda mülga edilmesi gerekmekte. Yine, 3713 sayılı Yasa’nın 4’üncü maddesi ve 5’inci maddesinin mülga edilmesi gerekir.

Aslında bizim temel beklentimiz 3713 sayılı Yasa’nın komple kaldırılması ama mevcut koşulları ve bu sürecin aşamalı olarak ilerlemesini göz önünde bulundurduğumuzda burada aşamalı olarak belli maddelerin mülga, belli maddelerin de değiştirilmesinin biz doğru olacağını düşünmekteyiz.

Bir diğer sorunsa Türkiye’de ana dil hakkının kullanımındaki engeller ve çözüm önerilerimiz. Bildiğiniz üzere ana dil hakkı bireylerin kendi ana dillerini kamusal ve özel alanda kullanabilmeleri, bu dilde eğitim alabilmeleri ve kültürel ifadelerini bu dil üzerinden sürdürebilmesi anlamına gelebilmektedir. En genel metin olarak Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 2 ve 26’ncı maddesi, yine medeni haklar ve siyasal haklara ilişkin uluslararası sözleşmeler, yine Avrupa Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı, çocuk dil hakları ve Çocuk Haklarına Dair Sözleşme…

Tabii, bu sözleşmelere ülkemiz taraf ama bazı maddelerine, dille ilgili maddelerine çekince konulmuş, bu çekincelerin aslında kaldırılmasıyla bir aşama geçilmiş oluyor. Yine, Anayasa’nın 42’nci maddesi şu şekilde revize edilebilir: “Eğitim ve öğretim kurumlarında Türkçenin yanı sıra yaşayan diller ve lehçelerde seçmeli ve isteğe bağlı anadil eğitimi yapılabilir. Bu eğitimin usul ve esasları kanunla düzenlenir.” şeklinde bir değişiklik yapılabilir.

Yine, Millî Eğitim Kanunu’nun amaç ve ilkeler kısmına “Türk Millî Eğitimi, Türkiye’de yaşayan vatandaşların farklı dil ve kültürlerinin geliştirilmesi ve yaşatılması için gerekli imkânları sağlamakla yükümlüdür.” Bu kapsamda bir değişiklikle ana dilde eğitimle ilgili aslında beklentiler de karşılanır, ülkemizdeki zenginlik olan farklı kültürlerin, farklı kimliklerin kendi dillerini konuşabilmelerinin de olanakları yaratılabilir. 

Yine, eğitim alanındaki engellerle ilgili her ne kadar seçmeli dil olarak belirtilmişse de altyapısının olmayışı, altyapısının eksikliği, yeterli düzeyde, yeterli sayıda eğitmenin olmaması da “seçmeli ders” kavramı açısından da asıl amacın hasıl olmadığını görüyoruz. Yine, kamusal kurumlarda Türkçe bilmeyen, farklı diller bilen vatandaşlarımızın kendilerini daha iyi ifade edebilmek ve kamusal alanda kamusal hizmetleri yeterince alabilmeleri açısından da kamusal kurumlarda belli düzenlemelerin yapılması gerekiyor.

Çok kısa bir süre içerisinde bitireceğim Sayın Başkan. Yine, bir diğer başlığımız, savaşın yarattığı ekolojik yıkım ve ihlaller. Hâlihazırda devam eden diyalog ve olası bir barış sürecine dair çok başlıklı birçok öneri ve eleştiri söz konusudur ancak bu diyaloglar ve olası barış sürecinde mutlaka ele alınması gereken bir boyut da ekolojidir.

Bildiğiniz üzere çatışmalı sürecin maalesef, en fazla tahribat yarattığı alanlardan biri de doğadır. Köy boşaltmaları, köy boşaltmalarıyla beraber toplumsal yapının ve ekosistemin değişmesi, orman yakmaları, ağaç kesimleri, barajlar, kırsal alanlara yol yapımları gibi uygulamalar, maalesef, ekosistemi ciddi anlamda tahrip etmiştir.

Yine, BM tarafından dünyadaki ekolojik tahribatın yaklaşık yüzde 34’ünün savaşlar ve silahlanmadan kaynaklandığı kabul edilmektedir. Bu kadar önem arz eden bir durum açısından da ciddi anlamda değişiklikler yapılması gerekmektedir. Öncelikli olarak Çevre Kanunu, Maden Kanunu, Mera Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu gibi birçok kanunda şirket lehine düzenleme öngören süper izin yasasının tekrar ele alınarak doğa ve çevre lehine  düzenlenmesi sağlanmalıdır.

Savaş atıklarının kalıcı zararları giderilmeli, Ottawa Antlaşması gereğince mayın temizliği tamamlanmalıdır. Güvenlik sebebiyle gerçekleştirilen orman kesimlerine ve yangınlara son verilmelidir. Bir diğer husus da Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu hakkındaki değerlendirmelerimiz…

Sayın Başkanım… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ – Tamamlayınız lütfen, buyurun.

ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ (ÖHD) EŞ GENEL BAŞKANI SERHAT ÇAKMAK – Peki. tanınan geniş bir takdir yetkisi, maalesef, bu kanundaki temel hakların kullanılmasının önünde ciddi bir bariyer olarak bulunmaktadır. Ülkemizin bir yerinde bir meseleyle ilgili çok kolay bir basın açıklaması yapılabilmekte iken maalesef bir yerinde yasaklar ve engellerle karşı karşı karşıya kalmaktayız. İstanbul’da serbest olan bir mesele Van’da, Diyarbakır’da, Mardin’de yasaklı hâle geliyor. Yedi sekiz yıl, bazen on yılı bulan eylem, etkinlik yasaklarının bulunduğu iller bulunmakta, bu kapsamda da 2911 sayılı… Çok önemli bir konu, aslında Anayasa’nın 34’üncü maddesinde, Anayasa’nın 25 ve 26’ncı maddelerinde düzenlenmesine rağmen 2911 sayılı Yasa’da idareye

TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ – Tamamlayınız. Buyurun.

ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ (ÖHD) EŞ GENEL BAŞKANI SERHAT ÇAKMAK – “Yabancıların bu Kanun hükümlerine göre toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlemeleri, İçişleri Bakanlığının iznine bağlıdır.” hükmünün kaldırılması, 11’inci maddenin kaldırılması, 17’nci maddedeki belirsizliklerin giderilmesi olarak düşünülebilir. Son olarak da bu ülkede cenazelere ciddi anlamda saldırılar ve Adli Tıp süreçleri çok uzun bir süreye yayılmakta. Bununla ilgili, gerçekten bu ülkenin, Anadolu’nun asıl mozaiği, asıl ruhu olan manevi duyguların yaşatılabilmesi için cenazelerle ilgili saldırıların sona ermesiyle ilgili yasa değişikliklerinin yapılması gerekmekte. Aynı zamanda Adli Tıp DNA işlemlerinin de sürelerinin kısaltılması gerekiyor deyip…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ – Tamamlayın. 6’ncı dakikanız. Buyurun.

ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ (ÖHD) EŞ GENEL BAŞKANI SERHAT ÇAKMAK – Davetiniz için tekrardan teşekkürlerimi iletiyorum Sayın Başkan.

TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ – Çok teşekkür ederim. ÖHD adına ikinci sözü Ekin Yeter Moray’a veriyoruz. Buyurun.

Ekin Yeter Moray Ne Söyledi?

Merhabalar. Özgürlük için Hukukçular Derneği Genel Merkezi adına Eş Başkan olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum Kıymetli basın mensubu arkadaşlar, Sayın Başkan ve değerli üyeler.

Hakikaten burada gerçekleşen irade, barış ve demokratik toplumu inşa etme adına Komisyonunun yürüttüğü çalışmalar çok kıymetli. Bizleri bu kapsamda dinlemeniz, Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’deki ezilme, sömürülme, hukuksuzluk sorununu hep birlikte tartışabilmek, buna dair görüşlerimizi sizlerle paylaşabilmek çok önemli ve elbette ki bizler görüşlerimizi sizlerle paylaşırken bu konuda Komisyonunuzun Meclisi harekete geçirme yükümlülüğünü, sergilediğiniz iradeyi de gerçekten saygıyla selamlıyoruz ve bu yükümlülük kapsamında hızlıca öneriler ve görüşler alındıktan sonra artık mevzuat tartışmalarının, yasal tartışmaların başlayacağını da biliyoruz.

Diyarbakır’dan geldik, bizim derneğimizin merkezi Diyarbakır’da. 13 tane şubemiz, 3 tane de temsilciliğimiz var ve uzun yıllardır Kürt halkı başta olmak üzere Türkiye’deki ezilen ve sömürülen tüm halkların hak mücadelesini yürütüyoruz; hem toplumsal davaları takip ediyoruz; eylem, etkinlik yasaklarında yapılan orantısız müdahaleleri raporluyoruz, hapishanelerdeki hak ihlallerini raporluyoruz ve bu kapsamda yürüttüğümüz çalışmaları hem insan hakları hem ekokırım, kadın kırımı, bu konuda yürüttüğümüz çalışmaları panel, konferans gibi etkinliklerle hep birlikte hem kamuoyuyla paylaşıyoruz hem toplumun değişik kesimleriyle ortak tartışmalar yürüterek özgürlükçü bir hukuk perspektifi çizmeye çalışıyoruz.

Bu kapsamda, derneğimizin adının “Özgürlük için Hukukçular Derneği” olmasının da bir sebebi var. Bizim maksadımız, gerçekten özgürlükçü düşünceyi her bireyde, bu ülkenin her ferdinde gerçekleştirme sorumluluğu. Herkeste bir özgürlük sorununu sorgulama hâlini inşa etme felsefesiyle kurulmuş bir kurumumuz. Bu noktada Kürt sorununu nasıl tanımlıyoruz, bu ülkedeki ezilen ve sömürülen halkların gerçekliğini nasıl tanımlıyoruz, kısaca buna değinmek ve sonra birkaç öneriyi sizlerle paylaşmak isterim.

Anadolu ve Mezopotamya toprakları birçok tarihsel veriye göre ilk kültürel değerlerin, ilk toplumsal değerlerin oluştuğu topraklar. Ancak birçok halkın birçok dönemde ittifak şeklinde yaşadığı bu topraklardaki ortak geçmişimizi ortak geleceğe taşıyamama sorunu; aslında Kürt sorunu, ortak geleceği inşa edememe sorunu.

Peki, buna ne sebep oldu, biz neden ortak bir geçmişi ortak bir geleceğe taşıyamadık? Hepimizin sırtında gerçekten bunun yükü var. Yaşadıklarımızın da aslında sebebi, ortak geleceği inşa edememe meselesi.  Bunu neden gerçekleştiremedik? Çünkü hepinizin bildiği gibi, Birinci Dünya Savaşı sürecinde ortak bir emperyal mücadele, ittifak temelinde bir emperyal mücadele gelişti ama sonrasında halklar bakımından inşa edilen tekçi, merkeziyetçi, yargı bağımsızlığını esas almayan bir rejimin inşasıyla bütün halklar bakımından haksızlığın, hukuksuzluğun, hafızasızlığın, hakikatsizliğin geliştiği bir rejimde yaşamak zorunda kaldık ve hâliyle -aslında Kürtler başta olmak üzere, Kürtler başta olmak üzere diyorum çünkü sadece Kürt halkı yaşamadı bu sıkıntıları; Lazlar yaşadı, Çerkezler yaşadı, birçok halk yaşadı, Gürcüler yaşadı, Rumlar yaşadı- ortak geleceği hep birlikte inşa edemedik.

Şimdi, ortadaki cenaze hepimizin cenazesi ve hepimizin sırtında bu cenazeyi hep birlikte kaldırma yükümlülüğü ve sorumluluğu var. Hâliyle bu ortak geleceği inşa ederken öncelikle temel metinler nasıl olmalı, bunları tartışmak gerekir. Tekçilik, merkeziyetçilik ve yargı bağımsızlığının esas alınmadığı bir rejimden bahsettik, bu şekilde yazılan temel metinlerden bahsettik. Hâliyle temel metinler, Anayasa ve devamındaki metinler düzenlenirken de bu üç olgunun sorgulanması ve bu kapsamda bunların terk edildiği bir toplumsal sözleşmenin halklar tarafından sağlanması gerekir ve bu toplumsal sözleşmenin kurucusunun devlet mekanizması değil halk olduğu, bu konuda sivil toplumun, kadınların, ezilen bütün kesimlerin söz kurabildiği ve kendini ifade edebildiği mekanizmalarla bu meselenin tartışılması ve demokratik bir düzlemde bu metinlerin oluşturulması gerekiyor.

Bunun dışında, bu temel metinler halkları şu an ne kadar uzaklaşmışsak birbirine yakınlaştıran ve kurucu iktidarını halktan alan ve ileride halkların birbirini asimile etme, birbirini yok etme, birbirini imha etme tehlikesinin olmadığı metinlerle ancak bu sağlanabilir ve elbette ki sadece temel metinlerle, Anayasa metinleriyle bu mesele çözülmeyecek.

Bütünsel bir hukuk kapsamında, temelini toplumsal sözleşmeden alan ama bu ülkedeki birçok alandaki bütün mevzuatta karşılığını bulan bir demokratikleşme, bir reform sürecinin gerçekleşmesine ihtiyaç var. Bu noktada, bizim temel çalışma alanlarımız olduğu için birkaç başlığı özellikle size somutlaştırmak isterim ben de. Umut hakkından bahsetmek istiyorum. Tıpkı hepimizi burada toplayan şeyin umut olduğu gibi aslında önümüze almamız gereken temel meselenin umut hakkı olduğunu düşünüyoruz biz.

Peki, umut hakkı nedir? Türkiye’de, biliyorsunuz, siyasi mahpuslar için ayrımcı, ötekileştirici bir infaz rejimi var, bir istisna hukuk söz konusu ve Türkiye’de idam cezasının Avrupa Birliği kriterleri, Kopenhag Kriterlerinin uygulanması sürecinde kaldırılması ve ağırlaştırılmış müebbet infaz rejimine dönüşmesi gerçekliği söz konusuydu. Bu gerçeklikle birlikte Terörle Mücadele Kanunu, İnfaz Yasası’ndaki birçok maddeyle birlikte siyasi mahpuslar için hapishanede onları ölüme terk edecek bir infaz rejimi inşa edildi. Bu infaz rejimiyle alakalı birçok uluslararası mekanizmaya yapılan başvuru söz konusu.

Bu mekanizmalarda AİHM kararları bu uygulamanın işkence ve kötü muamele yasağını ihlal ettiğine karar verdi. Bizim de aralarında bulunduğumuz birçok sivil toplum kurumu bu konuyla alakalı Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamaması noktasında Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine birçok bildirimde bulundu. Bu bildirimlerimiz neticesinde Komite, Türkiye hakkında bir denetim süreci başlattı ve biliyorsunuz, geçtiğimiz eylül ayında tekrardan bir oturum gerçekleşti. Bu oturum aslında buradaki komisyonun rolü ve misyonu açısından çok önemlidir çünkü bu oturumda özellikle şu anda bulunan herkesin sırtına bir yük yükleyen bir ara karar verdi komisyon.

Komisyon “Biz Türkiye’de kurulan Meclis Komisyonundan öneri bekliyoruz.” dedi. Yani hâliyle buradaki Komisyonun önüne alması gereken ilk mesele burada umut hakkı olmakta. Burada Türkiye’nin imzacı olduğu sözleşme hükümlerini uygulamak durumunda olduğu ve bu sözleşme hükümlerini denetleyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi mekanizmaların kararlarını uygulamak durumunda olduğu ve hâliyle bu kararların uygulanmamasını denetleyen mekanizmaların ara karar taslaklarına da uyma yükümlülüğü olduğu aşikâr ve burada Komitenin de belirttiği gibi Komisyonun bir an evvel konuyu gündemine alıp adım atması gerekmekte.

Bu sadece Sayın Öcalan açısından önem arz eden bir konu değil. Şu anda ülkede ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla hükümlü olan, Türkiye’nin açıkladığı verilerle, 4 binden fazla politik mahpus bulunmakta ve aslında umut hakkının uygulanmasıyla birlikte bütün politik mahpuslar için çok önemli bir gelişme sağlanacak ve Türkiye’nin demokratikleşmesi ve toplumsal barışın inşası noktasında çok önemli bir adım da atılmış olacak böylece. Umut hakkının bireysel ve kolektif birçok hakkı da demokratikleşme kapısından geçirteceğini düşünüyoruz.

Bu noktada hapishanelerden başlamışken tek tek burada Türkiye’de hangi hapishanede, hangi ihlal uygulanmakta, bunu ifade etme gibi bir zamanımız yok ancak iki konuya özellikle dikkatinizi çekmek isteriz: Birincisi, S ve Y tipi hapishanelerin inşası. İkincisi de idari gözlem kurulları. Bu iki konu hatta hasta mahpus konusunu da ekleyerek bu üç konu hakikaten hapishanelerde bir insanlık krizi yaşanmasına sebep olmakta.

İdari gözlem kurulları pandemi sürecinde çıkarıldı biliyorsunuz, bütün politik mahpuslar hapishanede yatarını bitirmesine rağmen ikinci bir yargılanma mekanizmasıyla, bir pişmanlık dayatmasıyla karşı karşıya bırakılıyor ve derneğimize yapılan başvurularda şu anda 359 siyasi mahpusun yatarını bitirmesine rağmen hapishaneden çıkamadığı gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Yine, hasta mahpus gerçekliği, ağır hasta mahpusların tahliyelerinin engellendiği şu anda 631 ağır mahpusun hapishaneden çıkmak için, tahliye için, koşullu salıverilme için, infaz erteleme için başvurduğu hâlde tahliyelerinin sağlanmadığı gerçekliği söz konusu. S, Y tipi hapishanelerin inşasıyla birlikte aslında bir bütünen hapishanelerin İmralı Ada hapishaneleri gibi tek kişilik, hücre tipi, havalandırmasız koşullarda mahpusların yaşaması dayatılması uygulaması söz konusu.

Hâliyle Meclis komisyonunun Meclisi harekete geçirme noktasında S, Y tipi hapishanelerdeki ağır tecrit ve izolasyon koşullarını bünyesine alması gerekmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ – Devam ediniz, buyurun.

ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ (ÖHD) EŞ GENEL BAŞKANI EKİN YETER MORAY – Teşekkürler. Bu noktada, hapishaneler konusunu kapatıp zaman dar kaldığı için kayyum rejimi konusuna geçmek istiyorum. Bu ülkede aslında Kürt olmak demek istisna hukuka tabi olmak demek, istisnaların kural hâline geldiği bir rejimde yaşamaktayız. Bu noktada kayyum rejimi de istisnaların kural hâline getirildiği bir rejim. 2016 yılında çıkarılan bir KHK’nin sonradan yasa hâline getirilmesi ve en küçük bir soruşturmanın dahi yerinize kayyum atanmasına gerekçe gösterildiği bir rejim inşa edildi. Bu kapsamda 2016 yılında 95 tane belediyeye kayyum atandı, 93 belediye eş başkanı tutuklandı, 954 kişi ihraç edildi, 1913 işçi kıyımdan geçirildi, 5 milyon seçmenin de seçme seçilme hakkı, iradesi elinden alındı. Bu uygulama 2019 yılında 56 belediyeyle devam etti. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ – Tamamlayınız, buyurun.

ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ (ÖHD) EŞ GENEL BAŞKANI EKİN YETER MORAY – 2024 yılında 12 belediye ve hâliyle bu sadece bölgeyle sınırlı kalmadı ve Türkiye’deki başka belediyelere de sirayet etti. Kayyum rejimiyle birlikte birçok kadın kurumu kapatıldı. Bir bütünen topluma hafızasızlık, belediyedeki taşınmazların devredildiği, belediyelerin ağır borç altına sokulduğu, Kürtçe dilinin tabelalardan, parklardan söküldüğü bir rejim inşa edilmeye çalışıldı.

Bu konuda kayyum rejiminin aşılması için öncelikle kurumumuzun da ilke olarak uyguladığı kadınların eşit temsiliyetinin siyasette, hukukta her alanda sağlanması adına uygulanan eş başkanlık sisteminin tanınması gerekmekte. Bu konuda KHK’yle daha sonra yasalaşan kayyum atanma maddelerinin 5393 sayılı Yasa’da kaldırılması gerekmekte ve en önemlisi de kayyum rejiminin yarattığı tahribatların komisyon tarafından gündeme alınması ve bu tahribatların giderilmesi için Meclisin harekete geçirilmesi gerekmekte. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ – Tamamlayınız, buyurun.

ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ (ÖHD) EŞ GENEL BAŞKANI EKİN YETER MORAY – Tabii ki de bunların hepsi Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartnamesi’ndeki maddelerin tamamının uygulandığı bir Meclis kararı almaktan, bunu yürürlüğe koymaktan geçiyor çünkü baktığımızda Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartnamesi’nden hemen çekinceler rejimine değinerek konuşmamı sonlandırayım.

Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartnamesi diğer sözleşmelerden daha farklı biliyorsunuz. Yürürlüğe konulan maddeleri açıklanıyor ama diğer sözleşmelerde baktığımızda, Türkiye’nin uluslararası sözleşmeler rejimini incelediğimizde, azınlık haklarını koruyan, ana dil haklarını koruyan, eğitim hakkını güvence altına alan, yerel yönetimlerin haklarını güçlendiren, Türkiye’nin Uluslararası Adalet Divanındaki yargılanma durumunu gözeten bütün maddelerine Türkiye’nin çekinceleri var. Yani Türkiye’nin uluslararası sözleşme rejimi tamamen bir çekince rejiminden oluşuyor. Hâliyle bütünsel bir hukukla, bir reformla demokratikleşmeyi sağlayabilmek adına uluslararası sözleşmelerdeki bu çekincelerin kaldırılması gerekiyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ (ÖHD) EŞ GENEL BAŞKANI EKİN YETER MORAY – Hemen bitiriyorum Sayın Başkan.

TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ – Buyurun.

ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ (ÖHD) EŞ GENEL BAŞKANI EKİN YETER MORAY – Çünkü bu çekincelerin amacı uluslararası sözleşmelerin etkisini azaltmak, ortadan kaldırmak, tekçi ve merkeziyetçi yapıyı güçlendirmektir. Hâliyle bu sözleşme birçok alanda, kadın hakları, çocuk hakları, temel hak ve özgürlükler alanlarındaki birçok çekincenin kaldırılması ve imzacı olunmayan birçok sözleşme de var -bunları raporumuzda da sunduk- bunlara imzacı olunması gerekiyor.

Bu konuda İstanbul Sözleşmesi’ne de tekrar imzacı olunması gerektiği aşikâr. Buradan hemen İstanbul Sözleşmesi’yle birlikte 6284 sayılı Yasa ve kadın konusuna da çok kısa değinmek isterim. 6284 sayılı Yasa nitelik itibarıyla çok eksik bir yasa değil, çok hukuki, çok haklı düzenlemeler barındıran bir yasa ancak olay bazlı şiddeti önleme durumundan kaynaklı kadına yönelik şiddeti önleyici, toplumu bu konuda toplumsal cinsiyet bakımından eğiten bir niteliğe sahip değil. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TBMM BAŞKANI NUMAN KURTULMUŞ – Buyurun

ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ (ÖHD) EŞ GENEL BAŞKANI EKİN YETER MORAY – Hâliyle kadına yönelik şiddetin olay bazlı müdahale etmekten ziyade bunların önceden gelişmesini engelleme yükümlülüğü, topluma bu konuda bir bilinç kazandırma yükümlülüğü daha önemlidir ve hâliyle bu sözleşme önemlidir ama yeterli değildir. Bu konuda önleyici ve eğitim alınacak mekanizmaların Meclisçe sağlanması gerekir. Hepinize tekrardan teşekkür ediyoruz. Umarım, bütün halkların, inançların, kimliklerin, ekolojinin, cinsiyetlerin hep birlikte barış ve özgürlük içerisinde yaşayabileceği koşulları hukukçular, siyasetçiler ve bir bütünen halk olarak hep birlikte tesis edebiliriz. Bu konuda hepinizi tekrardan selamlıyorum ve teşekkür ediyorum. 

Tags: Ekin YeterKardeşlik ve Demokrasi Komisyonukürt sorunuMeclis’te kurulan Milli DayanışmaÖzgürlük İçin Hukukçular DerneğiSerhat Çakmak
Previous Post

Fenerbahçe, Nice’i Kerem Aktürkoğlu’yla Devirdi

Haber Merkezi

Haber Merkezi

Dört dağ içinden bildiriyoruz.

Related Posts

Komisyonun 13'üncü Toplantısı: Bugün Kimler Dinlenecek?

Komisyonun 13’üncü Toplantısı: Bugün Kimler Dinlenecek?

by Haber Merkezi
2 Ekim 2025
0

Kürt sorununun çözülmesi için 5 Ağustos’ta Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 13. toplantısı bugün saat 11.00’de başlayacak....

Meclis Açılışının Ardından Liderler Zirvesi

by Haber Merkezi
1 Ekim 2025
0

BMM açılışının ardından DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel...

Cumhurbaşkanı Erdoğan Meclis Açılışında Kime Ne Mesaj Verdi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan Meclis Açılışında Kime Ne Mesaj Verdi?

by Haber Merkezi
1 Ekim 2025
0

TBMM 28. Dönem 4. Yasama yılı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açılış konuşmasıyla başladı. Erdoğan, süreç nedeniyle DEM Parti’ye, Meclis Komisyonu üyelerine ve...

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Result
View All Result

Son Yazılar

  • Komisyon Toplantısı: ÖHD Eş Genel Başkanları Hangi Konulara Dikkat Çekti? 2 Ekim 2025
  • Fenerbahçe, Nice’i Kerem Aktürkoğlu’yla Devirdi 2 Ekim 2025
  • İstanbul’da 5 Büyüklüğünde Deprem 2 Ekim 2025

Son Yorumlar

  • TRT Kurdî’de Zazaca Gezi Programı: ‘Gerayî’ Başlıyor için Anonim
  • Özgür Yaşam, Doğanın Döngüsüyle Devrim Yapmakla Kalıcı Olur için Anonim
  • Özgür Yaşam, Doğanın Döngüsüyle Devrim Yapmakla Kalıcı Olur için Anonim
  • Bakanlık Yazısı mı Torpil mi? Bingöl’de Cumhuriyet Proje Okulunda Kayıt Krizi için Anonim
  • Bakanlık Yazısı mı Torpil mi? Bingöl’de Cumhuriyet Proje Okulunda Kayıt Krizi için Anonim
  • Anasayfa
  • Gizlilik Politikası
  • Yayın İlkeleri
  • Künye/İletişim
İletişim: cewliknet@gmail.com

© 2025 Çewlik.net - Bağımsız İnternet Gazetesi

No Result
View All Result
  • Bingöl Haber
  • Gündem
  • Ekonomi
  • Politika
  • Spor
  • Kadın
  • Yazarlar
  • Daha
    • Ekoloji
    • Kültür & Sanat
    • Yararlı Bilgiler
    • Sağlık

© 2025 Çewlik.net - Bağımsız İnternet Gazetesi

Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız