Demokrasi ve Uluslararası Hukuk Derneği (MAF-DAD), Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (PACE) üyeleri ve Bakanlar Komitesi üyelerine yönelik bir mektup gönderdi.
Mektupta, Türkiye’deki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına aykırı olduğu vurgulanarak, umut hakkının ihlal edildiği belirtildi.
Mektupta, PACE üyelerinden İçtüzüğün 61. Kuralı kapsamında Bakanlar Komitesi’ne yazılı soru yöneltmeleri ve konunun takibini yapmaları talep edildi. MAF-DAD, Türkiye İnsan Hakları Dava Destek Projesi (TLSP), Avrupa Demokrasi ve Dünya İnsan Hakları Avukatları Derneği (ELDH) ve Londra Hukuk Grubu (LLG) gibi örgütlerle birlikte hareket ederek, AİHM’in umut hakkı kararlarını hatırlattı.
Türkiye’de İdam Cezasının Dönüşümü ve Umut Hakkı Tartışmaları
Mektupta, Türkiye’de idam cezasının kaldırılması sürecine dikkat çekildi. 2002’de çıkarılan 4771 sayılı yasa ile idam cezaları ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dönüştürüldü. Özellikle terör suçları kapsamında mahkum edilen kişiler için koşullu salıverme, erteleme ve af imkanları kategorik olarak kaldırıldı. Sonraki yıllarda İnfaz Kanunu ve Ceza Kanunu’nda yapılan değişikliklerle bu yasaklar kalıcı hale getirildi.
Bu durum, fiilen idam cezasından daha ağır bir infaz biçimi olarak eleştiriliyor. AİHM’in 2000’li yıllardan itibaren geliştirdiği içtihatlar, umut hakkını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3. maddesi (işkence ve kötü muamele yasağı) kapsamında güvence altına alıyor. Vinter/Birleşik Krallık kararında belirtilen üzere, en geç 25 yıl sonra cezanın gözden geçirilmesi zorunlu tutuluyor.
AİHM Kararları ve Türkiye’ye Yönelik Eleştiriler
Mektupta, Abdullah Öcalan’ın davası kritik bir dönüm noktası olarak gösterildi. AİHM’in 2014 tarihli Öcalan-2/Türkiye kararı ile Kaytan, Gurban ve Boltan kararlarında, Türkiye’deki ağırlaştırılmış müebbet cezalarının umut hakkını ihlal ettiği tespit edildi. Mahkeme, Türk hukukundaki kategorik yasakların bu hakla bağdaşmadığını açıkça belirtti.
Umut hakkının asgari gerekleri şöyle sıralandı:
- Cezanın hukuken ve fiilen gözden geçirilebilir olması,
- Belirli bir sürenin ardından salıverilme imkanının tanınması,
- Gözden geçirme sürecinde usule ilişkin güvencelerin sağlanması,
- Tutulma koşullarının mahpusun topluma yeniden kazandırılmasına uygun olması.
Ancak Türkiye’deki 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5275 sayılı İnfaz Kanunu gibi düzenlemeler, bu hakkı kategorik biçimde ortadan kaldırıyor.
Bakanlar Komitesi’nin Denetimi ve Uluslararası Tavsiyeler
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Öcalan-2 ve Gurban grubu kararlarının uygulanmasını 2015’ten beri denetliyor. Komite, Türkiye’den mevzuat değişikliği, şeffaf veri paylaşımı ve umut hakkını güvence altına alacak mekanizmalar talep etti. Ancak sunulan eylem planlarının somut adım içermediği belirtiliyor. Komite, 2021 Kasım-Aralık, 2024 Eylül ve 2025 Eylül toplantılarında dosyaları gündemde tuttu.
Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Komite’nin 2018 ve 2023 raporlarında da benzer tavsiyeler yer aldı. Özellikle Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 25. maddesinin kaldırılması önerildi. Türkiye’nin yapısal değişiklik niyetinde olmadığı vurgulandı.
Talep Edilen Tedbirler ve Reform Önerileri
Mektupta, Bakanlar Komitesi’nden şu tedbirler istendi:
- Ağırlaştırılmış müebbet cezalarına ilişkin şeffaf istatistiksel veri talep edilmesi,
- Mevzuatta koşullu salıverme yasağını içeren hükümlerin kaldırılması,
- Kararların düzenli ve sık denetlenmesi,
- İlerleme sağlanmaması halinde etkili ara kararların gündeme getirilmesi.
Örgütler, 21 Temmuz 2025’te Bakanlar Komitesi’ne Kural 9.2 bildirimi sundu. Türkiye’ye yönelik reform önerileri şöyle:
- Her müebbet hapis cezasının indirilebilir olması için yasal reformlar,
- Bağımsız gözden geçirme mekanizması (en geç 25 yıl içinde ilk inceleme),
- Usul güvenceleri (hukuki yardım, itiraz hakkı),
- Cezaevi rejiminin yeniden entegrasyona uygun düzenlenmesi,
- Kategorik yasakların kaldırılması,
- Şeffaf veri paylaşımı.
Mektupta, umut hakkının bireysel değil, insan onurunun korunmasına dair ortak bir yükümlülük olduğu vurgulanarak, PACE üyelerinden aktif takip talep edildi.