Mazlum BUCUKA
Türkiye’de 40 yılı aşkın çatışmalı sürecin ardından Kürt meselesi ve barış arayışı, son dönemde yeniden canlanan umutlarla gündemin merkezinde yer alıyor. “Terörsüz Türkiye” vizyonuyla anılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci, tarihi olaylara sahne olurken bir yandan da eleştiriler eşliğinde ilerliyor.
İktidarın sorunun çözümü için yeterince samimi olmadığını düşünen halk, devletten yasal güvence ve somut adımlar bekliyor. Bununla beraber, AİHM kararları, siyasi mahpuslar ve anadilde eğitim gibi konular da süreci şekillendiriyor.
Bu kritik eşikte, DEM Parti Bingöl İl Eşbaşkanı Sedat Ormangören ile Türkiye’nin barış geleceğini, devletin sorumluluklarını, Kürtlerin kazanımlarını ve toplumsal uzlaşmayı konuştuk.
Ormangören, Bingöl’ün Kürt-Zaza ağırlıklı dokusundan yola çıkarak, empati ve ortak doğrularla barışı nasıl anlattıklarını paylaştı. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un Diyarbakır ziyareti gibi güncel gelişmeleri de değerlendirerek, Kürtlerin dil ve kimlik hakları için somut adımların aciliyetini vurguladı.
Mikrofonu Sedat Ormangören’e uzatıyoruz…
İktidarın ’Terörsüz Türkiye’ diye adlandırdığı Barış ve Demokratik Toplum Süreci devam etse de yeterince hızlı olamadığı gerekçesiyle eleştiriliyor. Halk bu nedenle devlet kanadından somut adım bekliyor. Öncelik verdiği bazı konular da umut hakkı, Demirtaş ve Yüksekdağ başta olmak üzere siyasi mahpusların serbest bırakılması, anadilde eğitim… Sürecin gelişimi ve Kürtlerin beklentisini dikkate alırsak sizce hangi konularda devlet hızla somut adım atmalı?
Devlet açısından 100 yıllık ezberleri bozmak kolay olmuyor elbette. Öncelikle kanunlar hakikatle çelişiyorsa, orada hakikatleri dillendirmek suç olmaz; hakikatleri kanuna göre değil, kanunları hakikate göre şekillendirmesi gerekiyor. Yani Kürt meselesinde kanunlara dokunmadan realiteyi ortaya çıkaramazsınız. Tabii biz de bunları seslendirmekle, yapılan haksızlıkları, hukuksuzlukları dile getirmekle sorumluyuz. Yasal bütün engellerin kaldırılıp demokratik dönüşümün hayata geçilmesi gerekiyor. Bir dönemin sonu, yeni bir dönemin eşiğinde olacaksa eğer, sürgünde olan insanların ailelerine kavuşması, hasta tutsakların derhal bırakılması, anadili eğitiminin bir an önce hayata geçirilmesi elzemdir.
Sayın Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Selçuk Mızraklı, Bekir Kaya şahsında bütün arkadaşların temel çabası ve endişesi, bir an önce bu ülkeye barışın, özgürlüğün, adaletin gelmesi gerektiği çabasıdır. AİHM kararının derhal uygulanması gerekiyor. Kalıcı çözümün yolu, topyekûn demokratikleşmeden geçiyor.
Bu noktada, bir tarafta “Komisyon gelirse demokratik müzakereyi başlayacağım” diyen Öcalan, diğer tarafta AİHM’in Demirtaş kararına son anlarda itiraz eden bir hükümet. Sizce devlet gerçekten barışmak mı istiyor yoksa zorunda olduğu için mi barışıyor?
Geldiğimiz noktada bir tarafın diğerini yenmesi, bileğinin bükülmesinden söz ediliyor; ölüler üzerinden hesap yapılıyor, insanlar sayılara ve rakamlara indirgeniyor, rakamlar üzerinden zafer naraları atılıyor… Bu vahim bir durum. Bu sorunların çözülmemesi tarih boyunca acı ve kayıplara yol açtı. Ülkenin çözüm süreci dışında tutunabileceği bir dalı yoktur, bir hikayesi yoktur; çünkü silahların artık çözüm olmadığını, çözümün toplumsallaşma ile beraber geleceğini herkes biliyor. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez; bu realiteyi herkes görebiliyor. Bu noktada Türkiye’nin emperyalist devletlere rest çekmesi önemli bir adımdır. Bu büyük bir kazanımdır. Orta Doğu’da yangın her gün büyüyor; bu olması gereken aciliyet gerektiren bir süreçtir.
Süreç tamamlanmış ve Türkiye’de Kürt sorunu demokratik bir şekilde çözülmüş varsayalım. Nasıl bir tablo görüyorsunuz? Bu tabloda Kürtler ne kazanıyor?
Kürtler bir azınlık değil, cumhuriyetin kurucu unsurudur. Türkler ve Kürtler ortak milli kimliğe sahiptirler, öz kardeştirler. Biri kaybederken diğeri kazanamaz, kazanımlar ortaktır esasen.Türkiye Kürt sorununu çözdüğü takdirde, Orta Doğu’nun siyasal, sosyal, ekonomik düzeyde hamle yaptığı, çekici bir ülke haline gelecektir. Türkiye 1988-2008 yılları arasında dünyada en çok silah ithal eden ilk beş ülke arasında yer alıyordu; silaha, savaşa giden paraları tıkayıp, hizmet için halka dönmesi büyük kazanımlardır. Türkiye’nin ekonomik, kültürel, sağlık alanında dünyada ilk beş sırada olmasını isteyen bir halkız. Biz herkes için demokrasi isteyen, herkes için özgürlük isteyen bir partiyiz. Yüz yıldır süren sorunları gün yüzüne çıkarıp, geçmişiyle yüzleşmek, Kürtler ve Türkiye halkları için büyük kazanım olacaktır. Eksiklikleri çözüm odaklı dillendirip yüzleşmek gerekir. Stephen Hawking’in güzel bir sözü var: “İnsan türünün en büyük başarıları konuşmaktan geldi, en büyük hataları ise konuşmamaktan.” Bu anlamda seslendirmeye devam edeceğiz.
Siz büyük bir çoğunluğu Kürt-Zaza olan kentte siyaset yapıyorsunuz. Görüştüğünüz, konuştuğunuz Bingöllülere barışı nasıl anlatıyorsunuz? Kürtçe mi Türkçe mi iletişim kuruyorsunuz?
Barış umutlarını güçlendirmek ve bunu toplumun her kesimine hissettirmek gerçekten kolay bir iş değil; çünkü toplumsal kesimleri rahatlatacak siyasi söylem ve eylemleri ortaya koymaktan geçer. Ortak doğrularla buluşma adına uzlaşma kültürünü öne çıkararak, herkesin yararına olan özveri üzerinden empati duygusuyla hareket etmeye dikkat ediyoruz. Barışın herkese kazandıran bir formül olduğunu yineliyoruz. Kürtlerin tarih boyunca çektiği acıları anlatmaya kâğıt kalem yetmiyor gerçekten. O kadar deneyimli halkımız var ki, yaşanmışlıklar üzerinden fikir alışverişi yapıyoruz. Bu süreçte milletin azim ve kararlılığının milleti kurtaracağını ifade ediyoruz. Toplumsal bir sorun olması açısından kimsenin müdahil olmama şansı yoktur gerçekten; çünkü toplumsal sorunlar çözülmedikçe hep acı ve kayıplara yol açar. İletişim noktasında gözlemcinin bakış açısı kaçınılmaz bir şekilde kişinin algısını şekillendiriyor; yeri geldiğinde Kürtçe, yeri gelince Türkçe iletişim kurabiliyoruz.
Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un Diyarbakır ziyareti çok konuşuldu, çok tartışıldı. Kurtulmuş’un verdiği mesajları nasıl değerlendiriyorsunuz? Meclis hesabından yapılan Kürtçe paylaşım sizce ne ifade ediyor? Meclis tutanaklarında bilinmeyen bir dil olarak geçerken bu gelişmenin yaşanmasını bir somut adım olarak değerlendirebilir miyiz?
Sayın Numan Kurtulmuş, Diyarbakır ziyaretinde dikkat çekici ve önemli konuları ele aldı. “Dil insanın kalbe en yakın yeridir” ifadesi, Kürtçe’ye gönderme yaparak bir nevi Kürtlerin dillerini ifade etme, eğitim ve öğretim aşamasında yer almasını gerektiğini vurguluyor. 1991’de Süleyman Demirel’in Diyarbakır’da “Kürt realitesini tanıyoruz” tabiri, Mesut Yılmaz’ın “Türkiye’nin Avrupa Birliği yolu Diyarbakır’dan geçer” sözü ve Tansu Çiller’in “Bask sistemi artık olması gerektiği” ifadesi, 2005 yılında Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kürt sorunu benim de sorunumdur” çıkışı, Kürtlerin mücadele ve deneyimlerinden gelen bir başarıdır.
Sayın Kurtulmuş’un “Türkiye tarihinin olduğu kadar Kürtlerin de tarihidir” vurgusu ve Sykes-Picot Antlaşması’na atıfta bulunması oldukça kıymetlidir. “Ya emperyalist devletler kazanacak ya da biz kazanacağız” ifadeleri açık ve net bir şekilde dile getiriyor. Biz bunu yıllardır dile getiriyor ve bir an önce hayata geçirilmesinin gerektiğini vurguluyoruz. Bu tür söylemleri daha çok vurgulaması oldukça kıymetlidir; çünkü Kürtleri farklı bir noktaya almak çözüm odaklı olamaz, Kürtler birinci dereceden muhataptır.
Anadil, ana sütü kadar helaldir. New York Belediyesi Acil Servis Tercümanları Kanunu’nu yürürlüğe koydu. Şehirdeki hastanelere profesyonel çevirmenlerin yerleşmesini zorunlu hale getirdi; böylece İngilizce bilmeyen göçmen hastalar muayene olurken kendi dillerinde açıklama yapabilecek. Fakat geldiğimiz durumda, cumhuriyetin asli kurucuları Kürtlerin halen dil konusunda somut adımların atılmaması büyük endişe vericidir. Kürtçe paylaşımların daha çok aktifleşmesi elzemdir.




