Mazlum BUCUKA
BİNGÖL – Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” ile sonrasında yaşanan gelişmelere dair halkı bilgilendirme, görüş ve önerilerini almak için “Demokratik Toplum Buluşmaları” gerçekleştiriyor.
Bingöl’de de DEM Parti İl Örgütü, emek örgütleri ve sivil toplum örgütleri öncülüğünde 7 ilçede, köyde ve mahallelerde halk buluşmaları düzenledi. Kahvehanelerde, cemevlerinde, sokaklarda halkla bir araya gelen partililer, sürece dair beklentileri ve endişeleri dinledi. Son gelişmelere dair bilgilendirmeler yaptı.
Çewliknet’e konuşan DEM Parti Bingöl İl Eşbaşkanı Sedat Ormangören de toplantı ve etkinliklere devam edeceklerini belirtirken “Herkese barışı anlatacağız” dedi. Ormangören, Bingöl halkının süreçten umutlu olduğunu söylerken, kaygılarını da dile getirdiğini ifade etti.
Ormangören ile bu toplantıları, süreci ve Bingöl halkının sürece yaklaşımını konuştuk. Samimi bir sohbet havasında geçen söyleşimizde, barış sürecinin Bingöl’deki yansımalarını masaya yatırdık.
‘Barış ve demokratik toplum’ çatısı altında yaptığınız toplantılarda halkın yaklaşımı nasıldı? Hangi başlıklar öne çıktı, en çok neler konuşuldu?
Halkın ciddi endişeleri vardı, çünkü bu süreç 100 yıllık bir çatışmalı geçmişten geliyor. Gittiğimiz her yerde, “Süreç yine bozulacak mı, sekteye uğrayacak mı?” gibi sorularla karşılaştık. 2013-2015 sürecini hatırlayan halk, doğal olarak temkinli. Biz de üslubumuza çok dikkat ettik, olmayan bir şeyi olmuş gibi aktarmamaya özen gösterdik. Sahaya inip halkla diyalog kurunca, endişeler bir nebze azaldı. Ama yeterli mi? Elbette değil. Daha fazla halka dokunmamız, sahada olmamız gerekiyor. Bu süreç çok hassas, her an sekteye uğrayabilir. Biz dayanışma içinde halkla bu süreci yürütmeye çalışıyoruz.
Öcalan’ın barış ve demokratik toplum çağrısı Türkiye genelinde yankı uyandırdı, PKK de silah bıraktı. Bingöl halkı bu konuda ne düşünüyor, ne bekliyor, ne temenni ediyor?
Ekim’de Devlet Bahçeli’nin DEM Parti grubuna el uzatması, ardından MHP grup toplantısındaki açıklamaları sadece bizim cephede değil, tüm Türkiye halklarında şaşkınlık yarattı. Bingöl’de de bu hem şaşkınlık hem de büyük bir memnuniyetle karşılandı. İnsanlar artık can kayıplarından, ekonomik çöküşten bıktı. 50 yılda 60 bin insanın hayatını kaybettiği, ekonominin nefes alamaz hale geldiği bir süreçten bahsediyoruz.
Mesela, 2010’da Binali Yıldırım’ın Van’daki bir panelde söylediği bir şey vardı: Bu savaş sürecinde kaybımız 140 bin okul, 90 bin hastane, 200 Boğaz Köprüsü yapabilecek düzeyde. Bir helikopterin bir saatlik uçuşu 10 bin dolar, yani bugünün parasıyla 400 milyar lira. Bu sadece Bingöl’ü, Ağrı’yı değil, Sinop’u, Antalya’yı, Hatay’ı, herkesi ilgilendiren bir sorun haline geldi.
Sayın Öcalan da bu noktada, silahların değil sözlerin, yüreklerin konuşması gerektiğini vurguladı. 11 Temmuz’da PKK’nin 30 kişilik heyetle silahları yakması, siyasetin önünün açılması gerektiğini gösterdi. Bu, hem Kürtler hem de 86 milyon için büyük bir kazanım olur. Barışın toplumsallaşması, halkın aydınlanmasıyla daha güzel bir seviyeye gelebilir.
Barışın toplumsallaşması için DEM Parti’ye büyük sorumluluk düşüyor, ama bir yandan da devletin somut adımlar atması gerektiği konuşuluyor. Bingöl halkı ve il örgütü olarak devletten hangi adımları bekliyorsunuz?
Halk toplantılarında en çok duyduğumuz sorular, hasta tutsakların ne zaman serbest bırakılacağı, Selahattin Demirtaş ve diğer siyasi aktörlerin neden hâlâ hapiste olduğu, neden somut adım atılmadığı yönündeydi. Bu ciddi bir problem. Geçmişte Süleyman Demirel’in “Kürt realitesini tanıyoruz” demesi, Tansu Çiller’in Bask modelinden bahsetmesi, Mesut Yılmaz’ın “AB yolu Diyarbakır’dan geçer” sözleri hep halkın mücadelesiyle ortaya çıktı, ama samimi değildi.
Halkımız bu konuda ısrarcı, aynı sorular tekrar tekrar geliyor. 1991’den bu yana her barış girişimi sekteye uğradı. Turgut Özal’ın ani ölümü, 33 askerin öldürülmesi, Ecevit’e suikast girişimi… Her defasında birileri bu çatışmadan besleniyor. Devletin hassas davranması gerekiyor, ama biz de halka şunu söylüyoruz: Sabırlı olmalıyız.
Hasta tutsaklar, siyasi tutsaklar bir günde serbest bırakılsa güzel olur, ama 2009 Habur sürecinde olduğu gibi şeffaf operasyonlarla gözaltılar yaşandı. Bu hassas bir süreç, sağlıklı ilerlemesi için zamana ihtiyaç var. Anayasal güvence istiyoruz, herkesin özgürce konuşabileceği bir ortam olmalı.
Bingöl’ün sosyal ve kültürel yapısı, geçmişte kritik dönemlerde önemli roller üstlenmiş. Sizce Bingöl, Kürt meselesinin demokratik çözümünde nasıl bir misyon üstlenebilir?
Bingöl’ün görsel hafızası çok kuvvetli, mücadele deneyimi yüksek bir kent. Dedelerimizden, babalarımızdan gelen büyük bir tecrübe var. Acılar yaşanmış bir şehir burası. Bize düşen, herkese dokunmak; sadece kendi tabanımıza değil, CHP’lisinden AK Partilisine, Refah Partilisine kadar herkese ulaşmak.
Bingöl’de şu an büyük bir memnuniyet var, insanlar zorunlu göçlerden, işkencelerden, tutuklamalardan bıktı. Halkı ikna etmeye gerek yok, zaten realiteyi görüyorlar. Bizim yapmamız gereken, saygı çerçevesinde herkesle diyalog kurup sürece katkı sunmalarını sağlamak.
Herkesin söyleyeceği söz önemli, sosyal medyada, sokakta, evde… Bingöl, bu süreçte barışın toplumsallaşmasına katkı sunabilecek bir kent. Dokunmayı seven, diyaloga açık bir toplum burası.
Bingöl İl Örgütü’nün barış sürecine yönelik önümüzdeki dönemde planladığı çalışmalar neler? Yeni toplantılar, kültürel etkinlikler, konserler, tiyatrolar gibi projeler var mı?
Temmuz toplantıları bir giriş aşamasıydı. Ağustos’ta tekrar dokunulmamış insanlara, gidilmemiş yerlere ulaşacağız. Sadece kendi tabanımıza değil, bize mesafeli kesimlere de gideceğiz, bu bizim için önemli. Toplantılarla sınırlı kalmayacağız. Gençleri sürece katmak için sanat, köşe yazıları, görsel hafıza gibi araçlar kullanacağız. 15-20 günde bir, belirli konu başlıklarıyla eğitim süreçleri başlatacağız.
Ayrıca, Yayladere, Dersim, Karakoçan’daki festivaller gibi etkinlikleri Bingöl’e taşımayı planlıyoruz. Doğa yürüyüşleri, kültürel etkinlikler yapacağız. Bazı insanlar halk toplantılarından çok sanatsal etkinliklere ilgi gösteriyor, özellikle gençler. Ağustos’ta bu konuda ciddi bir çalışma yürüteceğiz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “AKP, MHP ve DEM Parti beraberiz” açıklaması büyük yankı uyandırdı, ama bazı kesimlerden eleştiri aldı. Bingöl’de bu söylemin karşılığı nasıl oldu? MHP ve AKP ile temaslarınız var mı, ya da olabilir mi?
Erdoğan’ın açıklaması hepimizin duymak istediği şeyler içeriyordu, ama hasta tutsaklar, sürgündeki arkadaşlarımız gibi konularda somut adımlar bekliyorduk. Eş Genel Başkanımız da şunu net söyledi: DEM Parti, nerede haksızlık, hukuksuzluk varsa onun karşısında. CHP’ye yapılan kayyum operasyonları da, AK Parti’ye yapılsa da bizim için fark etmez, hukuksuzluğa karşıyız.
“Beraberiz” söylemi, bizim her şeyi onaylayacağımız anlamına gelmez. Bingöl’de MHP ya da AK Parti ile herhangi bir diyaloğumuz, görüşmemiz olmadı. Ne onlardan bize bir talep geldi, ne bizden onlara. Ama haksızlık kime yapılırsa yapılsın, yanında oluruz. 2015’te Selahattin Demirtaş’ın dediği gibi, “Bugün Diyarbakır’a kayyum atanıyorsa, yarın Afyon’a da atanır.” Biz 86 milyonun faydasına ne yapabiliriz, ona bakıyoruz. Ekolojiden kadın cinayetlerine, hukuksuzluklara kadar her konuda sesimizi yükseltiyoruz.
Son olarak, toplantılarda ilginç bir anı, garip bir soru ya da eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bingöl’de en çok duyduğumuz soru, “Süreç yine bozulacak mı?” Halkın endişeleri haklı, çünkü geçmişte benzer süreçler hep sekteye uğradı. Şafak operasyonları, gözaltılar, sürgünler… Bizim amacımız, siyasi tutsakların, sürgündekilerin geri dönmesi, siyaset yapabilmesi. Ama bunun için anayasal güvence şart.
Şu anki anayasa, “Türk devletine vatandaşlık bağı olan herkes Türktür” diyor. Biz bunu reddediyoruz. Herkesin özgürce konuşabileceği bir anayasal güvence istiyoruz. Barışın toplumsallaşması için kimseyi ötekileştirmeden, empatiyle hareket etmeliyiz.
Kürt sorunu artık sadece Kürtlerin sorunu değil; ekonomi, sağlık, ekoloji, kadın cinayetleri… Türkiye nefes alamaz hale geldi. Biz bunları konuşmak istiyoruz. Bu süreç, tarihi taşların döşenmesi gibi. Ama üslubumuza dikkat etmeliyiz, kimseyi incitmeden, dışlamadan, sabırla, sahada olarak, herkesle diyalog kurarak bu barışı toplumsallaştırabiliriz.



