2.9 C
Bingöl
Cuma, Mart 21, 2025

Sisyphos’un Tuzaklarını Kırmak: Organik Tarımın Gerçek Gücü

Emin Turhallı


Organik tarım, hem ekonomik hem sağlıklı hem de iş gücü açısından verimli bir sistemdir. Ayrıca sera gazı emisyonlarını azaltarak iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynar. Ancak mevcut tarım politikaları ve destek mekanizmaları, bu yöntemi teşvik etmek yerine endüstriyel tarıma yönelimi artırmaktadır.

Kazmasız, Pulluksuz Arpa Denemesi

2020 yılında organik tarım yöntemleriyle ilk arpa ekimi denemesini gerçekleştirdim. Önce tarlayı güzelce suladım, ardından buğday pazarından temin ettiğim ilaçsız arpayı serptim. Tırmıkla toprağı tarayarak tohumların toprakla buluşmasını sağladım. Ekim yaptığım alanın bazı bölümlerini saman ve humus toprağıyla kapattım, bazı bölümlerine ise hiçbir şey eklemeden bıraktım.

Ekim tarihini 16 Ekim olarak belirlemiştim. 55 kilo tohum serptiğim tarladan 225 kilo arpa kaldırdım. Üstelik samanı da yoncadan çok daha değerliydi, çünkü arpa ile birlikte çeşitli bitkiler de kendiliğinden yetişmişti. Köyde kimse bu yöntemin başarılı olacağına inanmıyordu. Bu başarıdan sonra Bingöl İl Tarım Müdürlüğü’nü arayarak destek istedim. Ancak tarım memuru Ahmet Bey, “Maalesef biz bu tür tarımı desteklemiyoruz” diyerek talebimi reddetti.

Endüstriyel Tarımın Çıkmazı ve Organik Tarımın Avantajları

Sarım Havzası’nda doğanın sunduğu olağanüstü bir çeşitlilik var: Yaban cevizi, yaban elması, yaban armudu, alıç, dut ve badem gibi birçok meyve doğal olarak yetişiyor. Ancak endüstriyel tarım, tek tip ürün yetiştirmeyi dayatıyor ve bu çeşitliliği yok ediyor.

Tarımda kimyasal pestisitlerin zararları Rachel Carson’un Silent Spring (Sessiz Bahar) adlı kitabında net bir şekilde anlatılıyor. Kimyasal sanayi tarıma girmeden önce toprak zaten verimliydi, doğa zaten zengindi. Ancak biz, sadece büyük şirketler kazansın diye doğanın dengelerini altüst etmeye devam ediyoruz.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında üretilen kimyasal silahlar şimdi tarım ilacı olarak topraklarımıza giriyor. O dönemde insan katliamında kullanılan bu zehirleri, bugün kendi ellerimizle satın alıp ekinlerimize serpiyoruz.

Kazmasız Tarım ve Doğal Döngünün Gücü

Bu süreçte fark ettiğim en önemli şeylerden biri, toprağın kullanımıydı. Örneğin, hatlar oluşturarak ekim yaptığımızda, toprak hacmi iki katına çıkıyor. Pulluk kullanmadığım için hem yakıt hem de ekipman masrafı yapmadım. Ot ilacı atmadığım için kimyasal maliyetlerden de kurtuldum.

Üstelik pullukla yapılan tarım havaya karbondioksit (CO₂) salınımı yaparken, benim yöntemim yalnızca oksijen üretiyordu. Dolayısıyla organik tarım sadece ekonomik ve sağlıklı değil, aynı zamanda karbon emisyonlarını azaltarak iklim değişikliğine de olumlu katkı sağlıyor.

Bu konuda en önemli ilham kaynaklarımdan biri Japon tarım filozofu Masanobu Fukuoka oldu. Fukuoka, kazmasız ve pulluksuz tarım yöntemini 55 yıl boyunca başarıyla uyguladı. Tohumları bilyeler halinde toprağa atarak sebzeden meyveye, hububattan baklagillere kadar her türlü tarımı doğal yollarla gerçekleştirdi. Doğal Tarımın Yolu ve Ekin Sapı Devrimi adlı kitabında bu süreci detaylıca anlatır.

Ayrıca Josh Tickell’in Kiss the Ground (Toprağı Öp) adlı kitabı ve belgeseli, Amerika’daki organik tarım uygulamalarını gözler önüne seriyor. Burada, kapalı sistem hayvancılığının metan gazı ürettiğini, ancak mera hayvancılığının tam tersine oksijen üretimine katkıda bulunduğu anlatılıyor. Çünkü meralardaki bitkiler karbonu köklerinde hapsettiği için toprakta tutulmasını sağlıyor.

İklim Değişikliğiyle Mücadelede Tarımın Rolü

Birleşmiş Milletler, küresel sıcaklık artışını 2°C’nin altında tutma hedefi belirledi. Ancak biz hâlâ endüstriyel tarım ve hayvancılığa yatırım yapıyoruz. Kazandığımız paranın çoğu, traktör üreticilerine, zirai ilaç firmalarına ve kimyasal gübre şirketlerine gidiyor. Devletin verdiği tarım destekleri bile bu girdilerin maliyetini karşılamaktan öteye geçemiyor.

Bugün ABD’de her saat başı iki çiftlik kapanıyor. Dünya genelinde tarım arazilerinin üçte biri çölleşmiş durumda. İklim felaketi, Demokles’in kılıcı gibi başımızın üzerinde sallanıyor.

Paris Anlaşması ve Tarımın Geleceği

2015 Paris İklim Konferansı’nda, Fransa Tarım Bakanı Stéphane Le Foll, “4‰ Initiative: Soils for Food Security and Climate” adlı girişimi duyurdu. Bu proje, topraklardaki organik karbon miktarını her yıl %0,4 oranında artırarak hem gıda güvenliğini sağlamak hem de iklim değişikliğini hafifletmeyi amaçlıyor. Bu yöntem, atmosferdeki karbonun toprakta depolanmasını teşvik ederek sera gazı emisyonlarını azaltmayı hedefliyor.

Türkiye, Paris Anlaşması’nı 2016 yılında imzalamış olsa da yıllarca onaylamadı. Nihayet 7 Ekim 2021’de anlaşma yürürlüğe girdi. Ancak anlaşmaya taraf olmak yetmez; uygulanabilir politikalar geliştirmek ve doğayla uyumlu tarımsal yöntemleri teşvik etmek gerekir.

Sonuç: Sisyphos’un Tuzaklarını Kırmak (Sisifos Tuzakları)

Bugün içinde bulunduğumuz tarım sistemi, Sisyphos’un sonsuz çilesine benziyor. Büyük şirketlerin çıkarları uğruna sürekli aynı kısır döngü içinde çırpınıyoruz. Ancak bu tuzağı bozmak mümkün.

Kazmasız, pulluksuz tarım; kimyasallardan arınmış, doğal döngülerle uyumlu bir ekim biçimi sunuyor. Bu yöntem yalnızca ekonomik olarak kazançlı değil, aynı zamanda doğayı ve insan sağlığını da koruyor.

Bizi yok oluşa sürükleyen sisteme karşı çıkmak ve toprağın gerçek gücünü keşfetmek için daha fazla geç kalmamalıyız. Sisyphos’un taşını bir kez daha yukarı sürüklemek yerine, taşı bırakıp toprağa güvenmeyi seçmeliyiz.

İlginizi Çekebilir

- Reklam -

Son Haberler