PKK’nin 52, devletin ise 47 yıl olarak kabul ettiği bir savaş/mücadele, örgütün fesih kararıyla birlikte yeni bir evreye girmiş oldu. Bu evrenin nasıl seyredeceği, biraz da devlet/sistemin aksiyon/reaksiyonuna bağlı olarak gelişecektir.
Kürtler olarak umudumuz ve beklentimiz, devletin atması gereken/beklenen adımları istikrarlı bir şekilde atması ve sürecin atılacak adımlarla ivme kazanarak ülkenin bütün etnisite ve inanç gruplarının hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınacağı bir ülke durumuna getirilmesidir.
Kürtlerin, örgüt şemsiyesinin kalkması sonrasında legal siyaset alanında nasıl bir yol izleyeceği, nasıl bir kurumsallaşmaya gideceği, sayesinde sahip olduğu ve azalacak olan gücü nasıl toparlayacağı, arkasına aldığı örgütsel güç sayesinde kurmuş olduğu ve disiplinini bu sayede korurken büyük tahribatlara ve siyaset üretemezliğe de yol açan hiyerarşik yapısını nasıl koruyabileceği, bu hiyerarşik yapısının niteliğini artırarak kendini yeni duruma hazır hale getirip getiremeyeceği, yeni duruma göre reformize olup olamayacağı, sistemin de yoğun baskıları sonucunda tırpanlanan ve nitelikten yoksun bırakılan, bu yoksunluktan kaynaklı olarak da lümpenleşip laçkalaşan, kurumsal disiplini ve halk üzerindeki etkisi deforme olan vb. birçok olguyla nasıl baş edebileceğini izleyip görme durumuyla karşı karşıya geleceğiz.
Sistemin siyasi soykırım uygulayarak, politika üretebilen ve baskıları boşa düşürme potansiyeline sahip olan politikacılarını ya derdest ederek ya da yurtdışına kaçırtarak içini boşalttığı legal siyaset alanının, yeniden eski niteliğini kazanıp kazanamayacağını da izleyip görmek durumunda olacağız.
Sistemin baskıları sonucunda siyaset üretebilme potansiyeli olup da çeşitli sebeplerle kovuğuna çekilmiş olan, niteliksiz bırakılarak lümpenleşip laçkalaşan ve yoz bir hiyerarşik hegemonyayla yapıyı teslim almış olanlarla yüz yüze gelmek istemeyen, yoğun baskılar dolayısıyla da laçkalaşmış bu yapıya yapılması gereken eleştireleri erteleyen ve yeni süreçte görevler alıp katkı sunmak isteyenlerin de yapıya nasıl eklemleneceğini görmek durumunda kalacağız.
PKK ve legal Kürt hareketinin yarım asırdır sürdürdüğü mücadele, sadece sisteme karşı olmadı. Sistem yanında harekete karşı konumlanan ve konumlanmaları karşılığında palazlandırılan kişi/kurum/yapılara karşı da mücadele edildi.
Merkez partiler içerisinde yer alan, kendilerine karşı kurdurulan paravan örgüt ve partilerde konumlanan, kendilerinin mücadele yol ve yöntemlerini benimsemeyip alternatif partilerde konumlanan Kürtlere karşı nasıl bir yol ve yöntemin izleneceği veya izlenmesi gerektiği de çözülmesi gereken bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.
Sisteme karşı Kürtlük mücadelesinde, kendilerinin yanında durmaları gerekirken, sistemin yanında ve kendilerine karşı duruş içerisinde olan Kürtlerle nasıl temas kurulacağı, nasıl “Kürtleştirilecekleri” de Kürt Özgürlük Hareketinin önünde zorlu bir mücadele alanı olarak yer alacaktır.
Kürtlerin yüzyıllardır etnisite üzerinden verdikleri varoluş mücadelesi, ilk olması gereken mücadele yöntemi olarak kabul edilegeldi. Etnisite ve kimlik temelli son yarım asırlık mücadelenin bu temelde yürütülmesi de hakeza bu şekilde anlaşılır ve kabuledilebilir olabildi.
Etnik temelli yürütülen mücadelede, verilmesi gerekirken veril(e)meyen ve eksik bırakılan diğer önemli mücadele alanlarında da verilmek zorunda olacak.
Etnik mücadele yürütülürken, nedenleri tartışmaya açık olsa da eksik bırakılan sosyoekonomik, sosyokültürel, eğitim/akademik, vb. sorunlar da yeni süreçle birlikte, Kürt mücadelesinin önünde ivedilikle çözülmesi gereken sorunlar olarak kendilerini dayatacaklardır.
Yürütülen mücadelenin sertliği ve yoğunluğundan kaynaklı olarak, örgütsel yapının dağılmaması amacıyla zaman zaman uygulanan antidemokratik uygulamalara, eskisi gibi müsamaha gösterilmeyecektir. Neredeyse bir hapishaneye dönüşen dil/jargon evrimleşmeyle yüz yüze kalacak. İyi niyetli yeni dil/jargon/fikirlere alan açılıp açılmayacağı, açılmazsa eskiye geri dönülebileceği, Kürtlerin birleşmek için kendi aralarında uygun bir dil ve yaklaşım geliştirememeleri durumunda, yeniden birbirleriyle savaşmakla karşı karşıya kalacakları, sonucunda ise Bıyıksız Ahmet Paşa’nın vali olarak görevlendirileceği bir gerçeklikle yüz yüze kalacağımız olasılığını da göz ardı etmemeliyiz.
Umudumuz ise bunca yıllık Kürtlük mücadelesinin, önceki handikaplardan haberdar olunarak kadim hastalıklarımıza yeniden düşerek bu fırsattan da olmamamızdır.