Fatih GENÇ
Evrendeki gezegenlerin en benzersizi, evimiz, Dünya….
Dünyayı diğer gezegenlerden farklı kılan şey ise hayat. Yaklaşık 200 bin yıldır yaşamımızı sürdürüyoruz. Bu süreçte kimi zaman bilerek, kimi zaman bilmeden dünyanın geleceğini şekillendiriyoruz. Bu şekillendirmeyle beraber insanlar, şüphe yok ki en ağır tahribatı yaşadığımız ‘modern çağda’ yaratıyor.
Peki neden?
İnsanların doğayla çok yönlü bir ilişkisi var. Tarih içinde, doğa insanın yaşamına yön verirken, insan ‘medenileştikçe’ doğaya yön vermeye başladı. Nüfusun artması ve sanayileşmeyle beraber enerji ihtiyacı arttı, insanların ihtiyaç duyduğu enerjiyi karşılama çabaları da yeni yöntemlerin geliştirilmesine sebep oldu. Petrol, kömür gibi yenilenemez enerji kaynaklarına alternatif olarak, ekolojistlerin ve diğer bilim insanlarının ısrarlı çabalarıyla yenilebilir kaynaklar tercih edilmeye başlandı.
Tüm bu denklemlerin içinde, bu yazının konusu enerji ihtiyacının karşılanmasında büyük payı olan barajlar olacak.
Dünyada kurulan ilk barajlar M.Ö. 4 bin yıllarında yapılıyor. O zaman kullanım alanları içme suyu temini , tarımda sulama iken, şimdilerde enerji ihtiyacını karşılamak için kullanılıyor. Fakat barajların bu işlevi, kontrolsüz ve bilinçsizce kullanılıyor. Peki, bu barajlar doğayla olan ilişkimizi nasıl etkiliyor, nasıl etkileyecek?
Bu sorunun cevabını yaşadığımız kadim şehir Çewlik’te (Bingöl) kurulan barajlar üzerinden verelim. Bingöl’de yaklaşık 20 yıl içerisinde 6 adet baraj yapıldı. Bu barajlar hem doğal dengeyi hem de tarihsel miraslarımızı tahrip etti. Mesela, Solhan ilçesinde bulunan Kaleköy Barajı 4500 yıllık geçmişe sahip olan Nurik Höyüğün sular altında kalmasına sebep oldu.
Bununla da kalmadı. Barajlar aynı zamanda yapıldığı bölgenin ekolojik dengesini de bozdu. Doğasıyla, bitki çeşitliliğiyle, su kaynaklarıyla, dağlarının karakteristik özellikleriyle ön plana çıkan Bingöl’de, yapılan barajlar birçok sorunu da beraberinde getirdi. Şöyle o sorunlara bir göz atalım:
– Doğal su yolları işgal edildi.
-Su kaynaklarında yaşayan hayvan ve bitkilerin yaşam alanı yok edildi, türlerin devamlılığı tehlikeye atıldı. ( Örneğin kunduz ,su samurları, su kuşları, göçmen kuşlar ve balık türlerinin sayısının azalması ve yok olması…)
– Doğal çakıl ve kum adaları yok edildi. ( Göçmen kuşların dinlenme alanlarının yok olması…)
-Çalılık alanlar yok edildi. ( Bazı kuş, sürüngen, böcek gibi hayvanların yaşam alanlarının yok edilmesine sebep olmakta…)
-Balıkların göç yolları kapatıldı. ( Balık nüfusunun azalmasına ve bazı türlerin yok olmasına sebep olmakta…)
-Verimli tarım alanları sular altında kaldı. (Bölgede tarımsal üretimin azalması, kalkınmanın önüne geçmektedir…)
Peki bu tahribatın önüne geçilemez mi? Ya da etkileri en aza indirilemez mi ?
Barajların yarattığı tahribatı engellemek elbette mümkün. Dünyada bunun örnekleri mevcut. En güzel örneği ise Alp Dağları’ndan doğan Inn Nehri’nin geri dönüşümü. İsviçre’den doğup Avusturya ve Almanya sınırları içerisinden geçen büyük ve eşsiz bir nehir olan Inn Nehri, yukarıda bahsettiğimiz bazı tahribatlara uğradı. Bünyesinde birçok endemik türde hayvan ve bitkiye ev sahipliği yapan Inn Nehri’nde yıllar içerisinde nehir havzasına yapılan müdahaleler bu popülasyonu olumsuz yönde etkiledi. Bilim insanları ve halkın bilinçli yaklaşımı sayesinde nehrin geleceğini bekleyen ciddi tehlike fark edildi, bu yönde ciddi adımlar atılmış ve çeşitli çözüm yolları bulundu.
Neydi çözüm yolları?
– Geçmişte yapılan su bentleri kaldırıldı. (Böylelikle nehir doğal su yoluna kavuştu.)
-Nehir yatağını ıslah çalışmaları yapıldı. (Yapay çakıl ve kum adaları yapılarak bitki türlerinin yeniden çoğalmasıyla farklı hayvan türlerinin kısa zaman içerisinde bölgeye dönüşü sağlandı.)
-Balıkların göç yolları açıldı. (Bazı enerji santrallerinde asansör sistemi kuruldu.)
– Enerji santrallerinin çevresine alternatif By Pass su kanalları açıldı ve zorunlu hale getirildi.
-Yerel balıkçıların çabalarıyla bazı balık türlerinin üremesi için tesisler kuruldu ve yavru balıklar tekrar doğaya salındı.
– Tüm bunların devamlılığının sağlanabilmesi içinde katı çevre kuralları konuldu.
Anlaşılacağı üzere doğa, insanın etkisiyle yok oluyor; insan eli çekilince yaralarını sarabiliyor. İnsanlarımızın kendi varlığını devam ettirebilmesi için doğaya sahip çıkıp zarar vermekten vazgeçmesi gerekiyor. Geçmişten bugüne verdiği zararın etkisini de farklı çözüm yollarıyla en aza indirmesi gerekiyor.
Son olarak; “Doğa ile savaş halindeyiz kazanırsak kaybedeceğiz.
YORUMLAR