Çewlik.net – Suriye’de cihatçı HTŞ’nin hükümet güçlerine saldırarak Halep’in büyük kısmında kontrolü sağlaması, Suriye ordusunun bölgeden çekilmesi sonrasında da Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu’nun (SMO) Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) Tel Rıfat çevresinde başlattığı saldırıların ardından bölgedeki hareketlilik sürüyor.
İlke TV canlı yayınında konuşan Siyaset Bilimci Cuma Çiçek, saldırıların ardından bölgedeki demografik değişime dikkat çekerek, “Bölgede büyük demografik değişimler oluyor, Rojava yönetimi için bu bir fırsat olabilir” dedi.
‘İsrail’in Temel Beklentisi İki Devletin Zayıflamasıydı’
Çiçek’in konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
7 Ekim’den bu yana yaşananların ikinci aşamasına geçiyor gibi bir hissiyat içerisindeyim. Özetle, 7 Ekim’den bu yana İsrail elde etmiş olduğu fırsatı büyük bir iştahla kullandı ve sınırlarına getirdi. Bu gidişatta İsrail’in temel beklentisi bölgedeki iki devletin zayıflamasıydı. Bunlardan bir tanesi İran’dı ve bunda ciddi anlamda mesafe de aldı. Zira direniş ekreni olarak tanımlanan güçlerde ciddi bir gerileme yaşandı.
Yani kastettiğim Gazze’de Hamas çok büyük bir darbe aldı hakeza Hizbullah Lübnan’da çok büyük bir darbe aldı. İran’ın Suriye içerisindeki unsurları çok büyük bir darbe aldı. Dolayısıyla buradan baktığımızda Şam rejiminin zayıflaması, 7 Ekim’den bu yana İsrail’in alan genişletme stratejisine katkı sağlayan, destekleyen bir girişim olarak okunabilir.
‘Türkiye’nin Saldırılardan Haberdar Olması Mümkün’
Halep’in HTŞ’nin eline geçtiği bir saldırının birkaç hafta içinde organize olma ihtimali yok. Belli ki bunlar çok daha önceden planlaması yapılan operasyonlar. Doğrudan Rojava’da olan, hem İblid’de var olan hem de Cerablus bölgesinde, Afrin’de Suriye Milli Ordusu’yla birlikte çalışan, bunları destekleyen Türkiye’nin konumunu düşündüğümüzde muhtemelen Türkiye’nin bunlardan en azından haberdar olduğunu tahmin etmek çok mümkün diyebiliriz. Dolayısıyla Bahçeli’nin başlatmış olduğu bu girişimi, bütün bu olan bitenin arka cephesini bilerek devletin pozisyon aldığını söylemek de mümkün.
‘Devlet Hem Müzakere Hem Mücadele Ediyor’
1 Ekim’den bu yana olan bitene baktığımızda; ucu kapalı bir süreç içerisinde değiliz, ucu açık olan bir süreç. Bence burada Bahçeli’nin temsil ettiği bir tür devlet girişimi olan bu yeni girişim ucu açık olan bir süreç. DEM Parti’nin uzunca zamandır kullandığı bir söylem var; hem mücadele hem müzakere. Benim görebildiğim kadarıyla devlet de hem mücadele ediyor hem müzakere ediyor. Bu anlamıyla tek bir noktaya odaklanmış, tek bir plandan oluşan bir gidişat olduğu kanaati içerisinde değilim.
Örneğin Bahçeli’nin bugünkü sert söylemi ilk konuşmasında da vardı. Öcalan’a çağrı yaptığı ilk konuşmada bile ‘eğer işler öyle gitmezse, geçmişle kıyaslanmayacak şekilde sert tedbirlerle yol almaya devam edeceğiz’ demişti.
‘Türkiye Tarafından Öngörülen Bir Süreçti’
Buraya baktığımızda belki ikinci olarak İsrail’in sahasının genişlemesi, hem İran’ın hem Suriye’nin zayıflaması hem de Rusya’nın kısmen bölgeden çekilmesinin HTŞ açısından bir fırsat penceresi yarattığı ortada ama bunun İsrail’in sahasını genişleteceği de ortada bir anlamıyla, altını çizmemiz gereken mesele bu. Ama Türkiye tarafından öngörülen bir süreçti. Muhtemelen Türkiye’nin en azından istihbarat düzeyinde bundan haberi vardı. Aslında bu devlet girişiminin biraz bunları bilerek, öngörerek bir girişim olduğunu söyleyebiliriz.
Bütün Bu Tablo İçerisinde Kürtlerin Konumu Ne?
Burada başından beri hemen hemen herkesin hemfikir olduğu bir mesele var. Bu girişimin iç siyaset boyutu elbette ki var, ondan hiç kopuk değil. Ama ağırlıklı olarak bu iç siyasetle ilgili olan mesele ve Rojava’yla ilgili bir mesele. Dolayısıyla eğer yeni bir adım atılacaksa, Ankara’yla Rojava Kürtleri arasında yeni bir ilişkinin, yeni bir uzlaşı çerçevesinin bir opsiyon olarak ortaya çıkması lazım.
Şu an opsiyon olduğu için olan bitenleri konuşuyoruz. Ama bu opsiyonlar ucu açık olan opsiyonlar. Son olarak şunu da söyleyeyim. Çok sınırlı verilerle konuştuğumuz için sahadaki tabloya baktığımız zaman biraz önümüzü görme imkanımız var. Birincisi Şam’ın biraz daha zayıfladığı, yani İblid’deki İslamcı muhalafetin genişlediği ve dolayısıyla Kürtlerin Fırat’ın batısından tamamen doğusuna çekildiği bir denklem var.
‘Demografik Değişimler Olacak’
İkinci olarak bir demografik değişim var bence bu çok önemli bir durum. Fırat’ın doğusunda Kürtlerin çekildiğini görüyoruz. Çekilen nüfusun da daha çok Rakka bölgesine çekildiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu gidişatta muhtemelen Fırat’ın batısında ve doğusunda bir takım demografik değişimler de olacak. Bunun doğuracağı sonuçlar da var. Suriye’de bir siyasi çözümün hızlanması durumunda bir güç dengesine göre masa kurulacak ve buna göre güç dağılımı olacak. Dolayısıyla Kürtler açısından Afrin’i kaybetmek, Şehba bölgesini kaybetmek bu anlamda bir gerilemeyi ifade ediyor.
‘Rojava Yönetimi Açısından Bu Bir Fırsat Olabilir’
Öte yandan Fırat’ın doğusunda Kürt yoğunluğu da artıyor. Ben bu demografik değişimin Suriye rejiminde belirleyici olacağı kanaatindeyim. Son kertede parçalanmış bir Suriye tablosu, Kürtler açısından bir yönüyle güç kaybetmiş ama bir yönüyle de kendi bulunduğu alanda gücünü konsolide etmiş bir yapılanma var. Hatta bir adım öteye gidebiliriz; Rojava yönetimi açısından bu bir fırsat da olabilir.
Çünkü şunu biliyoruz, 10 yıldır Rojava yönetimi hem Rusya üzerinden hem de doğrudan kanallarla Şam Yönetimiyle müzakere etmeye çalışıyordu ve Şam yönetiminin Kürtlere verdiği cevap da çok negatifti. Burada Kürtlerle uzlaşmaya yanaşan bir Şam yönetimi yoktu. iblid ve Halep bölgesinde güçlenmiş İslamcı hareket biraz Rojava yönetiminin manevra alanını da genişletmiş durumda. Hem HTŞ ile müzakere etme, bir takım güç ilişkilerini yeniden kurma opsiyonu şu an söz konusu hem de Şam yönetimiyle yeniden konuşmanın zemininin genişlediğini söylemek mümkün.” (HABER MERKEZİ)