6.5 C
Bingöl
Pazartesi, Mart 31, 2025

İnsan ve Doğa: Birlikte Mi, Karşı Karşıya Mı?

Emin TURHALLI


Bugünün ekonomik ve toplumsal sistemleri, insanlara umut verip hayaller kurdururken aynı zamanda onları ve doğayı sömürmekten geri durmuyor. Kimileri emeğin sahibi olduğunu iddia ederken insanı emeğinin kölesi hâline getiriyor, kimileri ise onu köle gibi çalıştırıp karnını bile doyurmuyor. Sonuç olarak, bu sistemler birbirini suçlaya suçlaya insanlığı bir çıkmaza doğayı yok oluşa sürüklüyor.

İnsan, savaşları, şiddeti, yoksulluğu ve açlığı bazen ideoloji, bazen inanç, bazen ulus, bazen güç, bazen emek, bazen para, bazen mülkiyet ya da renk farklılığı üzerinden meşrulaştırdı. Doğayı zapt etmeye çalışarak kendi türüne hükmetmek istedi. Oysa doğayı sömürmek, aslında kendi türüne zulmetmekten başka bir şey değildi.

Doğanın Denge Yasası

Doğada hiçbir canlı, kendi türünü bilinçli bir şekilde yok etmek için savaş açmaz. Her canlı, yalnızca beslenmek, üremek ve hayatta kalmak için hareket eder. Koloniler hâlinde, gruplar hâlinde ya da tek başına yaşayan tüm türler, ekosistemin bir parçası olarak varlığını sürdürür. Doğa hiçbir türü dışlamaz; onun yaşaması için bir döngü oluşturur.

Ancak insan, bu döngüyü bozdu. Toprağı zehirledi, denizleri kirletti, nehirleri kuruttu. Atmosferi zehirleyerek ozon tabakasını deldi, karbon emisyonlarını artırarak iklim krizine neden oldu. Sonuç? Altıncı büyük yok oluş sürecine hızla ilerliyoruz. Bilim insanlarına göre şu anki yok oluş hızı, doğal sürecin 100 ila 1.000 katı.

İnsan, doğanın sunduğu kaynakları sınırsız bir hazine sanıyor. Güneşin enerjisini bedava sayıyor ama bir ampulü yakabilmek için para ve emek harcıyor. Oysa doğanın döngüsüyle uyumlu, parasız ve emeksiz bir yaşam mümkündür.

Doğanın Kendi Dengesi

Bir balıkçı, balık çiftlikleri kurarak kazanç elde etmek için doğaya müdahale ediyor. Bir hayvan çiftliği de ha keza… Oysa asıl mesele, balığa ya da hayvana bir yaşam ortamı sağlamak, doğal döngüyü korumak ve geliştirmektir. Irmaklar, vadiler, göller, denizler, ovalar, dağlar, çöller ve ormanlar zaten balıkların ve diğer canlıların doğal yaşam alanıdır. Doğayı koruyup zenginleştirdiğimizde balıklar ve diğer canlılar yaşam ortamı bulur, gelişir, çoğalır ve doğa da, insan da bundan fayda görür.

Her canlı, doğanın dengesini sağlamaya katkıda bulunur;

Sincaplar, tohumları taşıyarak ormanları büyütür.

Ağaçlar, güneş enerjisini ve karbondioksiti toprakta hapseder, oksijen üretir.

Arılar, bitkileri döllendirerek biyoçeşitliliği artırır.

Peki, doğadaki her canlı birbirine destek olurken insan neden bu düzenin dışına çıkıyor?

Doğayla Uyum İçinde Yaşamak

Eskiden Sarım Havzası’nda insanlar, kışa hazırlık için birçok işi dayanışma içinde yapardı. Üzüm, ceviz ve diğer mahsuller toplanır, işlenir, hazırlanırdı. Kimse kimsenin kölesi değildi; insanlar birbirine destek olur, doğanın varlıklarını korur, doğayla uyum içinde yaşardı.

Günümüz sistemleri ise bireyleri kazanç adına ömür boyu bir iş yerine ya da ofise mahkûm ediyor. Oysa insan, doğayı zenginleştirdiğinde yaşam adına doğanın işleyişine uyum sağladığında hayatı kolaylaşır.

Örneğin, Van Bahçesaray’da yaşayan insanlar kışın çetin şartlarında hayatta kalmaya çalışıyor. Kar ve çığ esareti altında yaşamak için kışlık odun, yiyecek ve hayvan yemi hazırlamak zorundalar. Tüm bu işleri tamamlamak en az altı aylarını alıyor. Oysa yaz gelince yerleşip, kış gelince ayrılabilselerdi, bu zorluklarla mücadele etmek zorunda kalmazlardı. Daha sıcak bölgelere göç edebilselerdi, bu zorluklarla karşılaşmazlardı. Aynı şekilde, yazları Adana ve Mersin’de bunaltıcı sıcaklara sadece çalışmak için maruz kalan insanlar, daha serin bölgelere göç edebilseydim, yazın sıcağına maruz kalmadan klimalara bile ihtiyaç duymazlardı.

İnsan doğanın dengesine uyum sağlasa, vadilerdeki sular elektrik üretimi için kesilmeyecek, doğal döngü korunacaktır.

Bazen doğa, insan müdahalesi olmadan da felaketlerle karşı karşıya kalabiliyor. 1816 yılında Tambora Yanardağı patladığında, dünya bir yıl boyunca yazsız kaldı. İnsanlar dayanışma içinde olsaydı, bu tür felaketlere karşı daha hazırlıklı olabilirdi. Tıpkı Sarım Havzası’nda her yıl yapılan hazırlıklar gibi. İnsanlık, doğal ve doğal olmayan tüm afetlere karşı planlı ve dayanışmacı bir sistem kurmalı.

Altıncı Yok Oluş ve İnsanlığın Seçimi

İnsanlık, şu anda altıncı büyük yok oluşu hızlandırıyor.

Ormansızlaşma,

Kirlilik,

İklim değişikliği,

Buzulların erimesi,

Habitat kaybı bu sürecin en büyük nedenleri arasında.

Türlerin yok olma hızı, doğal yok olma sürecinin 100 ila 1.000 katına ulaştı. Bilim insanları, bu süreci durdurmak için acil önlemler alınması gerektiğini söylüyor.

Oysa doğayla uyumlu bir yaşam mümkün. Bunun için:

Doğanın döngüsüne uyum sağlamalıyız.

İhtiyacımız kadar tüketmeliyiz.

Dayanışma kültürünü geri getirmeliyiz.

Şehirleri, ekosistemlerle bütünleşecek şekilde düzenlemeliyiz.

Mevcut ekonomik ve toplumsal sistemleri doğayla uyumlu hâle getirmeliyiz.

Doğa, insanın bir parçasıdır. Onu sömürmek yerine onunla birlikte yaşamak gerekir. Eğer insan doğayla uyum içinde bir yaşam kurmazsa, doğa, insan olmadan da varlığını sürdürebilir. Ama insan, doğa olmadan yaşayamaz.

Bugün, ömür boyu bireysel kazanç için doğanın kaynakları yok etme pahasına ofislerde, marketlerde, inşaatlarda, madenlerde, yeraltında çalışmaya mahkûm olmak yerine, doğanın sunduğu doğal zenginliğie zenginlik katabilirse güzellikler içinde, zorluklardan uzak bir yaşam sürmek daha güzel olmaz mı?

Öyleyse, doğayla uyum içinde, dayanışmaya dayalı, emeksiz ve parasız bir yaşam neden mümkün olmasın?

İlginizi Çekebilir

- Reklam -

Son Haberler