• Anasayfa
  • Gizlilik Politikası
  • Yayın İlkeleri
  • Künye/İletişim
Pazartesi, 8 Eylül, 2025
No Result
View All Result
İLETİŞİM
Çewlik.Net
  • Bingöl Haber
  • Gündem
  • Ekonomi
  • Politika
  • Spor
  • Kadın
  • Yazarlar
  • Daha
    • Ekoloji
    • Kültür & Sanat
    • Yararlı Bilgiler
    • Sağlık
  • Bingöl Haber
  • Gündem
  • Ekonomi
  • Politika
  • Spor
  • Kadın
  • Yazarlar
  • Daha
    • Ekoloji
    • Kültür & Sanat
    • Yararlı Bilgiler
    • Sağlık
No Result
View All Result
Çewlik.Net
No Result
View All Result
Anasayfa Yazarlar

‘Vasat Kültürel Hegemonya’nın İnşası

by Ömer Korkutata
23 Aralık 2024
in Yazarlar
0
'Vasat Kültürel Hegemonya'nın İnşası
Facebook'ta PaylaşX'te PaylaşWhatsapp'ta Paylaş

Osmanlının 1. Dünya Savaşı’ndan yenik ayrılmasından sonra, Rus Bolşevik devriminin batıya doğru yayılma tehlikesi göz önünde bulundurularak, 1. Dünya savaşının galiplerinin desteğiyle kurulmasına yardımcı olunan Türkiye devleti, kurucu kadronun çoğunluğunun batı eğitiminden geçmiş olması ve kurulmasına yardım edenlerin de batılı ülkeler olması sebebiyle, yüzü batıya dönük bir devlet olarak kuruldu. Kurulurken diktatöryal olması kısmen anlaşılabilir olan devlet, baskıcı eğilimlerinden uzunca bir süre uzaklaşamadı. Jakobenizmi(üstencilik/buyurganlık) içselleştirerek bir alışkanlık haline getiren devlet elitizminin kurduğu yapı/kurumlarda da, Jakobenizm hakimiyetini sürdürdü.

Osmanlı bakiyesinden/artıklarından modern bir batılı/batıcı devlet kurma girişimi ve çabaları, savaş sonrasının psikolojik etkenleri ve kurulacak olan devletin nasıl olacağı ile ilgili öngörüsüzlük önceleri herhangi bir reaksiyonla karşılaşmazken, sonrasında hem Anadolu’da hem de özellikle Kürtler arasında reaksiyonlarla karşılaştı.

Anadolu’daki karşı duruşlar, daha çok yaşam tarzı ve yeni bir deneyim olan cumhuriyet ve laikliğe karşı şiddet içermeyen bir muhalefet iken, Kürtlerin karşı duruşları ise, ülkenin sahibi olacakları vaadiyle, birlikte kazanılan savaştan sonra kandırılmış olmaları ve feodal yapılar olarak lokal iktidar alanlarının ellerinden alınmış olması kaynaklı olarak, toprak sahibi olmaya kalkışma şeklinde ve şiddet yoluyla oldu.

Sert bir şekilde bastırılan Anadolu’daki muhalefet ve katliamlara varacak sertlikte bastırılan Kürt kalkışmaları ile birlikte, despotik ve görece güvenli bir egemenlik ortamı sağlanmış gibi oldu.

Kabuğuna çekilen Anadolu ve Kürt toplumu, içlerinde çok büyük hınç, öfke ve intikam biriktirerek bir süreliğine sessizliğe büründü.
Tek tipçilik üzerinden tahkimatını kurup bunu sürdürmeye çalışan Kemalizm ve düşüncesi, 1950-60’larda Demokrat Parti etrafında kümelenen Anadolu toplumu ve Kürtler tarafından, CHP iktidarının düşürülmesiyle ilk darbesini almış oldu.

“Bidon kafalı”, “Göbeğini Kaşıyan”, “Ayağı Kokan”, “Yerlere Tüküren” olarak aşağılanan; “Anadolu İrfanı” ile katliamlardan geçirilmekle kalınmayıp, kültürel olarak da soykırıma uğratılarak asimile edilmeye çalışılan Kürt toplumu, intikam alma fırsatına kavuşmuş ve bilenmiş bir halde Kemalizmi ülkede tamamen sonlandırma cesaretini elde etmiş oldu.

Askeri ve bürokratik olarak kurumsallaşmasını sağlamlaştırmış olan Kemalizm, kuruluşundan itibaren ilk kez ciddi bir yenilgiye uğratılmış olmayı kabullenemeyerek, darbeler/muhtıralar yoluyla iktidarını uzatmaya çalıştı.

Fransa’da başgösteren 68 kuşağı sol haraketliliğin yansımalarının Türkiye’de de görülmeye başlanmasıyla birlikte devlet aklı, paradigma değişimine giderek, milliyetçi/muhafazakar kesimleri sol aksiyonlara bariyer yapmak adına bu kesimlere alan açarak, devlet yapısı içerisinde konumlanmalarını sağladı. Sol korkusu yüzünden, katı bir şekilde uygulanan laiklik alanında da esneklikler görülmeye, muhafazakarlaşmaya daha fazla alan açılmaya başlandı. Cemaatlere alan açma, Kur’an Kursları, İmam-Hatip okulları ve İlahiyat Fakülteleri açma furyası başladı. Nicelik üstünlüğü de olan muhafazakar/mukaddesatçı güruhlar, yıllardır biriktirdikleri öç alma, öfke ve bilenmişlikle, devleti ele geçirmeye yönelik çabalarını daha da büyüterek saldırıya geçmeye başladılar.

Kürt bölgesinde ise, 1980’lerde başlayarak büyüyen bir mücadele gelişti.

Kemalizmle olan hesaplaşmalarını, Menderes, Özal, Demirel, Türkeş, Erbakan ve devamındakiler ile gedikler açarak devam ettiren “Anadolu İrfanı”, ölümcül darbesini Erdoğan/Bahçeli ve bileşenleri eliyle gerçekleştirerek kale(devlet)yi ele geçirmeyi başardı. Bu savaşında, Kürtlerden gelebilme olasılığı bulunan reaksiyonu da ustalıkla yöneterek, Kürtlerin uzun yıllardır dövüldükleri ve hasım belledikleri Kemalistlerle olası ittifaklarının önüne geçildi(Alevi Kemalistler bunun dışındadır).

Devleti ele geçirmeye başladığı ve henüz muktedir olamadığı ilk zamanlarda Kürtleri çeşitli yollarla oyalayan bu yapı, iktidarını tahkim ettikten sonra, Kemalizmin uzun yıllardır dövüp hırpalamakta olduğu Kürtlere pervasızca saldırıya geçmeye başladı.

Çeşitli operasyonlarla orduyu da eski gücünden koparan muhafazakar/milliyetçi/mukaddesatçı yapı, yağma ve talan şeklinde, bütün kurumları eski Kemalist tortulardan da temizleme işine girişerek tamamen etkisi altına aldığı bir homojen yapı kurdu.

İktidarlaşmadan muktedirleşmeye giden yolculuklarında, zekice denebilecek bir icraat içerisinde oldular. Kemalizm döneminde dışlanmış ve ötekileştirilerek devletten nemalandırılmamış yoğun kesimlere, hem maddi ve hem de manevi anlamda dokunarak, kendileri etrafında bir kemikleşme/konsolidasyon sağladılar.

Devleti kendisinin olarak görmeyen yığınlara, devletin kendilerinin olduğu inancı yerleştirilmeye başlandı. İktidarlarını mutlaklaştırdıktan sonra, sadece devletin bürokrasisine ve kurumlarına hakim olmakla kalmayarak, bütün ekonomik kaynakları üzerinde de tahakküm kurmaya başladılar. Bilenmişlik, öfke ve intikam hırsları eşliğinde, önlerinde engel olarak gördükleri veya ileride kendilerine engel olabilecek, öncesinde eksikliklerine rağmen işler durumda olan tüm yapı/kurumları, kendilerine hizmet edecek bir forma evrilterek boşalttılar.

-Yasama/yargı/yürütme ayrımını lağvederek hukuku yok ettiler.

-Bürokrasiyi ahbap-çavuş mantığıyla vasatizm ile arpalık haline getirdiler.

-Akademi/Eğitimi liyakat ve nitelikten arındırarak ya katlettiler veya ticarileştirerek özel sektöre peşkeş çektiler.

-Kamuya ait satılmadık fabrika/işletme/yol/yapı vs bırakmayarak yandaşlarına peşkeş çektiler.

-Kamu için yaptıkları/yapacakları yol/bina vs’yi yandaşlara garantörlükler vererek talan ettiler.

-Yüksek faizlerle dış ülkelerden aldıkları paraları, ülkenin refah ve gelişimine harcamak yerine, paylarını da alarak yandaşlarına hortumladılar.

-Akademik ve niteliksel mesleki yetersizliklerini görünmezleştirmek için, ülkenin uluslararası alanda da başarısı olan birkaç üniversitesini de, operasyonlarla vasatlaştırarak “Vasat Kültürel Hegemonya”larını tahkim etmeye çalıştılar.

-Ülkenin tarihi, turistik ve ekolojik yapılarına, tecavüz mantığıyla talan ve yağmaya giriştiler.

-Yandaşlarına peşkeş çekmek üzere, derelere varıncaya kadar, üzerlerinde baraj yapılmadık akarsu bırakmadılar.

-Taş ve maden ocakları yapmak için, yandaşlara talan ettirmedikleri orman bırakmadılar.

-Sağlık sektöründe, yandaşlara garantörlük verdikleri binalar yaptırırlarken, sağlık elemanlarını yurtdışına kaçırtarak, devlet güvencesinde olan sağlığımızı da özel sektöre mahkum ederek peşkeş çektiler.

-Her ilde üniversite kurarak, ülkedeki kısmen nitelikli eğitimi laçkalaştırmakla kalmadılar, ülkenin dinamik nüfusunu müşteri mantığıyla sömürdüler.

-Kendilerinden olmayan bütün muhalif yapı/STK/kurumlara ölümcül darbeler vurarak sustururlarken, kendilerine bağımlı ve güdümlü ve hemen hemen hepsinin birer arpalık olduğu kurum/yapı/STK’lar oluşturdular.

-TV’ler/Gazeteler başta olmak üzere, bütün sosyal medya platformlarını etkisizleştirici operasyonlarının yanında, kendilerinin güdümünde ve besledikleri yayın organları, troll orduları kurma yoluyla hakikatleri gaspederek, sadece kendi yalanlarının görünür olmasını sağladılar.

-Kurdurdukları hiyerarşik rüşvet çarkıyla, ülkenin kaynaklarına sömürge pratiği uygulayarak yağma/talan ettiler.

-Yandaşlık üzerinden sağladıkları iktidarlarından olmamak için, yapmadıkları gayri hukukilik/ahlakilik/meşruluk/islamilik bırakmayarak, yozlaşmayı toplumsal çürümeye evrilttiler.

-Bütün yapıp ettiklerini haklı, gerekli, meşru gören/meşrulaştıran ve bunu yandaşlarına aktarıcı olarak paralel bir din yarattılar.

-Muhbirlik/gammazlık gibi geçmişte ayıplanan uygulamaları, karşılığında çeşitli şekillerde karşılıklarını vererek utanılmaz olmaktan çıkarıp yaygınlık kazanmasına yol açtılar.

-Geçmişte uğradıklarını söyledikleri mağduriyetleri sürekli gündemleştirerek, bununla, yapıp ettikleri pisliklerine bariyer yaptılar. Kitlelerini, iktidardan gitmeleri halinde, eski mağduriyetleri daha yoğun bir şekilde yaşayacaklarına yönelik korkularla konsolidasyonlarını sağladılar.

-Kürt nefretini sürekli diri tutarak ve neredeyse bütün toplumu beka sorununa inandırarak, hem kitlelerini ve hem de ergenekoncu, ulusalcı, kemalist tayfayı da yanlarına almayı başardılar.

-Kendileri yalanlar söylemekle kalmadıkları gibi, kitlelerini de karşılıklarını vererek bu yalanlarına ortaklaştırarak çürümeyi hızlandırdılar.

Sonuç itibariyle, geçmişten günümüze toplumların tecrübe ve uzun uğraşlar sonucunda oluşturdukları bütün pozitif uygulamaları, kurum/yapıları, gelenekleri ve sosyal dokuyu yerle bir ederek, hepimizin her şeylerini çaldılar. Ve ne yazık ki bizler de; ya korkularımız, ya sahip olduklarımızdan olmama ya da başka nedenlerden dolayı oturup bu çürümenin seyircileri olduk!

Tags: maaş
Previous Post

Halep Valiliği’ne Bingöl Üniversitesi mezunu Azzam Garip Atandı

Next Post

Gazeteci Medine Mamedoğlu’na Soruşturma

Ömer Korkutata

Ömer Korkutata

1971’de Bingöl Göltepesi köyünde doğdu. İlkokulu köyünde, ortaokul ve liseyi Bingöl’de okudu. 1995 yılında başladığı Marmara üniversitesi İlahiyat Fakültesini, 2016 yılında Bingöl Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde noktaladı. 1992-2015 arasında imam-hatiplik görevinden sonra, 2016 yılında Diyarbakır’da öğretmenlik yaparken görevinden ihraç edildi. Evli ve dört kız çocuğu babasıdır.

Related Posts

Kılçıksız Türkiye Distopyası

by Ömer Korkutata
8 Eylül 2025
0

Ömer Korkutata Son 25 yılda, bu ülkede daha önceleri görmediğimiz, alışık olmadığımız oldu-bittiler yaşadık. Kemalist tekçi hegemonya, kurulduktan hegemonyasının sonu...

Sahte Çevreciliğin Maskesi

Sahte Çevreciliğin Maskesi

by Haber Merkezi
8 Eylül 2025
0

Emin Turhallı Çevre mücadelesi, ne yazık ki saf bir doğa sevgisiyle değil, çoğu zaman bireysel hesaplarla gölgeleniyor. Kimi kendi kariyerini...

Kuşatılmış Doğa, Kuşatılmış Toplum

by Emin Turhallı
17 Ağustos 2025
0

Emin Turhallı İnsan ile doğanın kaderi aynı noktada başladı ve aynı noktada devam ediyor. Tarih boyunca kimi toplumlara “ilkel” dendi,...

Next Post
Gazeteci Medine Mamedoğlu'na Soruşturma

Gazeteci Medine Mamedoğlu'na Soruşturma

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Result
View All Result

Son Yazılar

  • Kılçıksız Türkiye Distopyası 8 Eylül 2025
  • Sahte Çevreciliğin Maskesi 8 Eylül 2025
  • İzmir’de Karakola Silahlı Saldırı: 2 Polis Yaşamını Yitirdi, 1 Polis Yaralandı 8 Eylül 2025

Son Yorumlar

  • Peri Vadisi Çevre Koruma Platformu İstanbul’da Toplantı Gerçekleştirdi için Mehmet
  • Anasayfa
  • Gizlilik Politikası
  • Yayın İlkeleri
  • Künye/İletişim
İletişim: cewliknet@gmail.com

© 2025 Çewlik.net - Bağımsız İnternet Gazetesi

No Result
View All Result
  • Bingöl Haber
  • Gündem
  • Ekonomi
  • Politika
  • Spor
  • Kadın
  • Yazarlar
  • Daha
    • Ekoloji
    • Kültür & Sanat
    • Yararlı Bilgiler
    • Sağlık

© 2025 Çewlik.net - Bağımsız İnternet Gazetesi

Web sitemizde size en iyi deneyimi sunabilmemiz için çerezleri kullanıyoruz. Bu siteyi kullanmaya devam ederseniz, bunu kabul ettiğinizi varsayarız