6.5 C
Bingöl
Perşembe, Mart 20, 2025

Felakete Ramak Kala: Doğanın Döngüsüne Uyum Sağlamak

Emin Turhallı


Rumi takvime göre kara kış, yani Çıle, 9 Aralık’ta başlar ve 7 Mayıs’ta Ga Kuj Kıran ile sona erer. Bu dönem, doğanın en sert sınavıdır; toprak soğur, ağaçlar dinlenmeye çekilir, hayvanlar kış uykusuna yatar. Halkın hafızasında nesiller boyunca yer eden bu döngü, yalnızca bir hava olayı değil, hayatta kalma stratejisidir.

Kışın Sert Sınavı ve Doğanın Hazırlığı

Çıle tam 40 gün sürer; ardından gelen Çilli döneminde günler yavaş yavaş uzamaya başlar. En soğuk günlerin ardından, güneş kendini gösterdiğinde tuşk (keçi yavrusu) heyecanla dışarı fırlar, neşeyle zıplar. Ancak doğa ona bir ders verir: Kanun (Ocak), Şubat’tan bir buçuk gün alarak tuşku wuşk (ölüm) eder. Bu ders, doğanın dengesine uymayanın yok olacağını hatırlatır.

14 Şubat’ta toprağa düşen ateş, baharın gelişinin ilk işaretidir. 17 Mart’ta gelen Ziyar, doğayı uyandırır; 21 Mart’ta Newroz ile baharın coşkusu kutlanır. Ancak baharın gelişine rağmen, doğa henüz son sınavlarını bitirmemiştir: Kara Çarşamba, Tenur (Tandır) fırtınaları ve en sonunda 7 Mayıs’ta gelen Ga Kuj ile fırtınalar sona erer, yazın hazırlıkları başlar.

Bu döngü, hayatta kalabilmek için doğaya ayak uydurmanın gerekliliğini gösterir. Doğa, çetin kışlarla toprağı gevşetir, taşları çatlatır, tohumları uykusundan uyandırır. Fırtınalar, daha güçlü bir baharın müjdecisidir.

Doğanın Döngüsüne Karşı Gelmenin Bedeli

Tarih bize doğayla uyum sağlamayanların nasıl yok olduğunu gösteriyor. 9. yüzyılda Grönland’a yerleşen Vikingler, doğanın döngüsünü hiçe sayarak tarıma dayalı bir hayat kurmaya çalıştı, ormanları kestiler, toprağı hoyratça kullandılar. Ancak Eskimolar gibi doğayla uyum sağlayamadıkları için zamanla yok oldular.

Biz de doğaya meydan okumaya devam ediyoruz: Ormanları kesiyoruz, suları barajlarla hapsediyoruz, toprağı ve havayı kirletiyoruz. Madenlerle dağların omurgasını kırıyor, kimyasallarla su kaynaklarını zehirliyoruz. CO₂ emisyonunu havaya salıyoruz, bu da iklim değişikliğine neden oluyor. Şubat ayının sonu olmasına rağmen, sera gazı etkisiyle kar yağmıyor. Bu durum, yaklaşan felaketin habercisidir.

Ama doğa cevapsız kalmaz. İşte iklim felaketi kapımızda! Sarım Havzası’nda bile kara kış eski gücünde değil; dağ eteklerine artık kar yağmıyor, buzullar eriyor, yağışlar azalıyor. Kışın sonunda bile kar yağmazsa, felaket kaçınılmaz olacak.

Felaketi Önlemek İçin Ne Yapmalıyız?

Şubat ayında yağan kar, bir umut ışığı sundu. Ancak bu yalnızca geçici bir rahatlama olabilir. Doğa bize uymaz; biz doğaya uyum sağlamalıyız. Eğer bunu başaramazsak, Vikingler ve diğer yok olan uygarlıklar gibi tarih sahnesinde kalamayız.

Adana’nın sıcağına alışmış biri, Ağrı’nın soğuğunu kaldıramayabilir; ancak endemik türler, ağaçlar ve otlar yer değiştiremez. Onlar, doğdukları ekosistemde var olmak zorundadır. Eğer biz bu ekosistemleri yok edersek, geri dönüşü olmayan bir sona yaklaşırız.

Kendi ellerimizle doğaya karşı açtığımız savaşın bedelini ödemek istemiyorsak, doğanın döngüsünü anlamalı ve ona saygı duymalıyız. Aksi halde, felakete ramak kala değil, felaketin tam ortasında olacağız.

İlginizi Çekebilir

- Reklam -

Son Haberler