Ömer Korkutata

    Hepimiz bu çürümenin ortaklarıyız!

    24 Temmuz günü ilimizde gerçekleşen, 4 vatandaşımızın ölümü ve çok sayıda kişinin de yaralanması sonrasında oluşan haklı ve gerekli infial durumu, ilimizdeki yapısal ve tahripkar sorunları da gün yüzüne çıkarmıştır.

    Uzunca bir süredir, devlet olma vasfını ve disiplinini yitirmiş bir devlet pratiği ile karşı karşıyayız.

    Kürt sorununu, toplumun refah ve barışını sağlayacak şekilde çözmek yerine, çözümsüzlüğündeki ısrar, sistemin bir bütün olarak kilitlenmesine yol açtı. Sorunun çözülmek yerine çözümsüzlüğe bırakılması, paramiliter yapılar aracılığıyla ya da şiddet yoluyla bastırılmaya çalışılması, sorunu görünmezleştirmek için, paralize cemaat/dernek/vakıf/kurumlar kullanılması, kullandırılan bu yapıların içine kötücül, nemacı bireylerin yol açtıkları kirliliklere göz yumulması, açgözlü fırsatçı bireylerin buralar üzerinden palazlandırılarak, toplumun dokusunu tamir edilemez şekilde bozması, kurumlara ve yapılara getirilenlerin, hem ehliyetsiz ve hem de açgözlü olmaları sonucunda, bu bozulmayı çürümeye dönüştürmüş olmaları gibi sonuçları beraberinde getirmiştir.

    Çözüm sürecinin sonlandırılması ve sonrasında da keyfiliğin/hukuk dışılığın/disiplinsizliğin tavan yaptığı 15 Temmuz Darbesinden sonra ise, daha öncesinde de sağlıklı olmayan devlet işleyişinin, tamamen dağıldığı, disiplinini yitirdiği bir gerçeklikle karşı karşıyayız.

    Dağılan ve disiplin yetimine uğrayan devlet pratiği, ahbap/çavuş ilişkileri ve hukukunun ikame etmesi, vasatın kazandığı konumunun, bu konumu kendilerine verenlere sadakatle bağlanması üzerinden kurumların niteliksizleştirilerek işlevsizleştirilmesi, başta akademi ve eğitim olmak üzere, ülkeye nitelik kazandıran kurumlardaki zihinsel/bilimsel/analitik düşünebilen beyinlerin zapturapt altına alınarak ya uzaklaştırılması ya da susturulması, bunun sonucunda bütün ülkenin pejmürde bir kakafoniye teslim edilmesi gibi sebeplerden dolayı çürümenin en dibini yaşadığımız bir gerçeklikle karşı karşıyayız.

    Bu çürüme, sadece kurumları ve bir bütün olarak alışageldiğimiz devlet pratiğini bitirmekle kalmayıp, devlete rağmen uzun yıllar ve uğraşlar sonucunda edinilen ve bir şekilde sigorta işlevi gören toplumsal dokuyu da, kendisiyle birlikte çürüttü.

    Talancılık/yağma üzerinden iktidara eklemlenen kurum/bireylere gösterilen tolerans, ülke kaynaklarının sadece iktidar ve yandaşlarına hizmet edecek şekilde uygulanması, en tepesinden en alt katmanına kadar, hangi suçu işlerse işlesin (yapılmakta olanlar, mevcut hukuka göre de suç), bulunduğu/bulundurulduğu yer itibariyle kendisine dokunulmayacağının içselleştirilmiş olması, hatırı sayılır, vasat/niteliksiz/embesil/açgözlü/kurnaz bir niceliğin iktidarının kurumsallaşması sonucunu doğurdu.

    Ülkeye hiçbir artı değeri olmayan, yönetişim ve para kullanma kültürüne sahip olmayan ve asla hakketmediği halde, makam/mevki, zenginlikle tanışan bu nicelik, ülkeye talan/yağma mantığıyla çökmekle kalmayıp, toplumumuzun uzun yıllar ve büyük emeklerle inşa ettiği ve eksikliklerine rağmen bir şekilde işleyen yapı/dokuyu da yerle bir ettiler. (Run aşikun zyedib, dun xwu qini ra)

    Öncesinde,

    Toplumun vicdanında, değer/ahlak ve adalet anlayışında hoş görülmediği için toplumsal norm bariyerine çarpan, hoş görülmeyeceği ve karşı çıkılacağı içselleşmişliğiyle yapılmaya cesaret edilmeyen ve toplumun kötü olarak kodladığı ne varsa, zincirlerinden boşalırcasına meydanları esir almaya başladı. Yıllarca biriktirilmiş ve gerçekleştirme imkanlarına kavuşturulmuş açgözlülük, nefret, yoksulluk/yoksunluklarını, toplumu korumaya çalışanlardan öç alacak şekilde hesaplaşma içerisine girenler, öylesine hunharca bir saldırıya geçtiler ki, toplumu koruyan sağduyulu kesimler bile, neye uğradıklarını bilemez bir halde, çil yavruları gibi dağıldılar. Bir süre sonra da sinmiş bir halde ya kenara çekildiler ya da, bu çürümüşlüğe onay vererek ve sonrasında da kaçınılmaz olan kirliliklerine bulaşarak, bu çürümüşlüğün dişlisi olmaya başladılar.

    Sadece iktidar ve onun etrafında kümelenenlerin değil, istisnalar hariç, hemen hemen bütün toplumun, ya bu çarka diş olarak kirlendiği, ya onaylayarak veyahutta sessiz kalarak dolaylı yoldan kirlenip bu çürümeye katkıda bulunduğu kesif kokan bir çöplüğe maruz bırakılmış durumdayız.

    Birkaç Donquixote’un bu kesif kokulu çöplüğe kireç dökmeye çalışması anlamlı olsa da, toplumun büyük çoğunluğunun, artık neredeyse kesif kokusuna alıştığı bu çürümüşlüğe olan kayıtsızlıkları ise devam etmektedir.

    Sadece bu günümüzü çürütmekle kalmayıp, geleceğimizi de uzun yıllar boyunca çürütecek olan bu çürümüşlüğün bitirilmesini, bu çürümüşlüğe sebep olanlardan bitirmelerini bekleyemeyeceğimize göre, bu çürümüşlükten ve bunun sonuçlarından muzdarip olanlar olarak, buna sebep olanlara ve destek verenlere karşı yeniden bir ilişkilenme içerisine girmemiz, desteklerimizi çekmemiz, bunlara sosyal izolasyon uygulamamız, en uygulanabilir yol olarak görünüyor.

    YORUMLAR

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    YAZARLAR
    TÜMÜ

    SON HABERLER